Bugün yine Silivri’de...

16 Mart 2018 Cuma

Bugün yine Cumhuriyet davası var.
Silivri’de...
Yedinci celse.

Cumhuriyet gazetesinin içeride kalan tek tutuklu sanığı Akın Atalay’ın da diğerleri gibi tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olup olmayacağı gerginliğiyle geçecek bir yargılamada daha...
Neden açıldığı belirsiz ama nereye varmaya çalışıldığı çok net bir hukuk garabetinin bir perdesini daha izleyeceğiz.
Nefeslerimizi tutarak ve gözümüzü kulağımızı dört açarak.
Yapılanın sadece gazetecilik olduğunu yine ısrarla anlatacağız.
Tutuklu tutuksuz tüm sanıkların sadece gazeteci olduğunu defalarca vurgulayacağız.
Gerçekleri yazmanın suç olamayacağını tane tane tekrarlayacağız.
Bir kez daha.
Bin kez daha.
Tüm dünyanın bildiği bir gerçeği... üstüne basa basa.
Aslında bir yılı aşkın bir süredir devam eden bu davadan bu süreçte çok şey öğrendik.
Sonucu ne olursa olsun... o sonuçtan da çok şey öğreneceğiz.
Ülkenin bugünkü tarihi, gerçek bilgilerle sil baştan yeniden yazılacağı zaman...
Cumhuriyet davası o tarihin gerçek analizinin yapılabileceği verilerle dolu olacak.
Sadece bu davaya bakarak...
Bugün bu ülkenin başına gelenler en doğru şekilde anlaşılacak.
Sanıklar ilk günden beri garip suçlamalar ve akılsız tanıklar karşısında hep dimdik durdular.
Ve kendi bildikleri gerçeği savunmaktan bir an bile şaşmadılar.
Gazeteciliğin ne olduğu sorusunu yanlı ve niyeti karanlık tanıklıklarla sorgulayan dava boyunca gazeteciliğin gerektirdiği sağduyuyla yılmadan, üşenmeden meselenin aslını hâkimlere ve savcıya anlattılar.
Anlaşıldı mı?
Hayır.
Mahkemenin niyetinin meseleyi anlamak olmadığı açık.
Mahkemenin niyetinin ne olduğu...
O da açık.
Ama her şeyin apaçık ortada olması illa haklı olanın kazanacağı, doğru olanın yapılacağı anlamına gelmiyor.
Çünkü hukuk böyle olağanüstü zamanlarda kitaplarda yazdığı gibi objektif değil son derece sübjektif işliyor.
Gelin görün ki tarih kayıt tutarken bu gerçekliği de çok net bir biçimde satırlarına ekliyor.
Bugün yaşananlar yarın deşifre edildiğinde ortaya çıkacak olan hukuk, iktidar ve basın üçgeninde herkesin yeri belli.
Ama hiç açılmamış olması gereken bir dava, kayda bile geçmeyecek değerde suçlamalar ve ayakları her daim yere basan savunmalar sonucunda çoktan beraat etmesi gereken sanıklar daha ne kadar bu mahkemenin kapısında sürünecekler belirsiz.

***

Gazeteci Fatih Polat, cezaevinden geçen hafta çıkan Murat Sabuncu’yla Evrensel’in internet televizyonu için yaptığı röportajın sonunda soruyor:
“Bir gazetecinin öncelikleri ne olmalı?”
“Aşk olmalı...” diyor Murat.
“Zordur âşık olmak. İnsanın karnında hep kelebekler uçuşur. Ama aşkın acısı da vardır. Dikeni de vardır. Bu dikene katlanmaya hazır olmak gerekir.”
Düşünün bir...
Gazeteciliğin acısı nedir?
Normalde acı çekmesi gerekenler gazetecilikle deşifre edilen karanlık meselelerin aktörleri olması gerekirken...
Neden gazeteciler acı çeker?
Ve bu mahkemede bugüne kadar yaşananlar iktidar için ne...
Cumhuriyet için ne anlam ifade eder?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları