Tutuklu ‘Adalet’

18 Mart 2018 Pazar

Türkiye’de askeri yönetimler dahil, hiçbir dönemin bu iktidarın egemenlik süresindeki hukuk ihlalleriyle kıyaslanmasının mümkün olmadığında hemen herkes görüş birliği içinde. Artık izan sahibi kimsenin yadsıyamadığı bu gerçeği bir kez böylece belirttikten sonra, tutukluluk kurumunun yanlış algılanmasının ve kötüye kullanılmasının da bu ihlallerin uzun zamandır süregelen bir parçası olduğunu vurgulamak gerek.
Son duruşması 16 Mart günü Silivri’de yapılan Cumhuriyet davasında Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın hâlâ tahliye edilmemesi ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay ile ilgili tutukluluk kararıyla ilgili olarak ikinci kez verdiği hak ihlali kararına uygun olarak, ev hapsiyle tahliyesine karar vermesi bir kez daha tutukluluk kararlarını gündeme getirmiştir.

***

Çağdaş hukuk sistemlerinde ceza davalarında tutuksuz yargılama esastır.
Tutukluluk, yargılamanın selameti açısından bazı hallerin mevcudiyetinin zorunlu olduğu istisnai bir tedbirdir.
Tutuklama olabilmesi için davanın ağır cezalık olmasının yanı sıra suçun işlendiğine dair kuvvetli delillerin bulunması, tutuklanmadığı takdirde, sanığın, delilleri yok etmesi, şahitler üzerinde baskı oluşturması veya kaçma şüphesinin bulunması koşullarının her birinin mevcudiyeti şarttır.
Bunlar olmadan, tutukluluk tedbirine başvurulması, sanığın hakkında bir mahkûmiyet kararı olmaksızın sanki varmışçasına infaza tabi tutulması sonucunu doğurmaktadır. Bu mahkemenin hükmünün değerini sıfıra indiren bir hukuk ihlalidir. Yurtdışındayken arandığını haber alır almaz, dönüp yargı makamlarına teslim olduğundan, hakkında kaçma şüphesinden söz edilmesine imkân olmayan Akın Atalay’ın 1.5 yıla yaklaşan tutukluluğu, birkaç yıl mahkûmiyetin karşılığı bir infaza tekabül etmektedir. O daha sonra, beraat etse dahi, belirli bir mahkûmiyetin bedelini ödemiş olacağından bu konudaki adaletsizliği sonradan giderebilmenin imkânı yoktur.
Bu durumda, şu anda Silivri’de tutuklu bulunan Akın Atalay ile birlikte adalet tehdit altındadır.

***

Aynı gerçek Şahin Alpay olayında da geçerlidir.
30 Temmuz 2016’da tutuklanan Şahin Alpay, tutukluluk kararına karşı, 6 Eylül 2106’da AYM’ye başvurdu.
AYM’nin, tutukluluk halinin uzamasına karşın, makul bir süre içinde başvuruyu incelemeye almaması üzerine Şahin Alpay, 2017’nin Ocak ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti. Normal olarak AİHM’nin bu başvuruyu, dosyanın AYM’de olduğu gerekçesiyle reddetmesi gerekirken AİHM, AYM’nin dosyayı görüşmekte gecikmesi üzerine harekete geçti.
AİHM’nin dosyayı görüşmeyi kabul etmesi üzerine AYM de hareketlendi ve 11 Ocak 2018’de hak ihlali kararı verdi. Ama o da yetmedi, çünkü derece mahkemesi, hiç öyle bir yetkisi olmadığı halde, AYM’nin yetkisini aştığı kararıyla tutukluluğun devamına karar verdi.
Durum bu şekilde gelişirken AİHM gazetecilerin başvuruları ile ilgili kararı 20 Mart Salı günü açıklayacağını ilan edince AYM bir kez daha devreye girerek hak ihlali kararı verdi. Bu arada Tayyip Erdoğan da yaptığı bir konuşmada, Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarını beğenmediği, eleştirdiği halde uygulamazlık etmediğini açıklamıştı zaten. Bunların etkisiyle, AYM’nin ikinci kararı ve derece mahkemesinin de tahliye kararı çıktı.
Bu durumda Şahin Alpay’ın ev hapsine bağlanarak tahliyesi kararına hangi etkenlerin rol oynadığını değerlendirmenize sunarım.
Şu anda Silivri’de tutuklu bulunanların listesini Adalet Bakanlığı’na sorsanız, yanıt alır mısınız bilmem. Ama alsanız bile bir tek kişinin eksik kalacağından emin olabilirsiniz.
O da Akın Atalay ile aynı koğuşta yatan “Adalet”tir.
Akın Atalay’a aldırmasanız bile, onunla aynı koğuşta tutuklu olan Adalet’in herkesi çok yakından ilgilendiren yazgısına bigâne kalmayın derim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları