Sınırsız gücün son durağı!?

19 Mart 2018 Pazartesi

Demokrasi denilen yönetim biçiminin temelinde devlet gücünün sınırlandırılması var.
Türkiye’de ise AKP iktidarı, oylama sonucu tartışmalı son anayasa düzenlemeleriyle, devlet gücünün tek kişide toplanmasını tamamladı.
 
İlk kez!
Sınırsız gücün kullanımıyla ilgili güçlü, keskin ve durdurucu bir uyarı, Diyanet’i ve kişileriyle dinden geçinenler, yerliler susarken, yurtdışında yaşayan İslamcı bir bilim insanından geldi.
Geçen haftanın başlarında devlet gücünün kullanımı konusunda bir ilk yaşandı. CHS Başkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, kimi din adamlarını eleştirerek İslamın güncellenmesi gerektiğini bilmeyecek kadar aciz bunlar dedi ve ekledi: Siz İslamı 14 asır öncesinin hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.
Tam da doğru söze ne denir olarak da yorumlanabilecek bu sözler üzerine; yine basında yer aldığıgibi, Rotterdam Üniversitesi İslam Üniversitesi’nin rektörü, Nur Cemaatinin önde gelenlerinden ve yakın zamanda Erdoğan tarafından ağırlanan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz şunları söyledi:
“Muhterem Cumhurbaşkanım! Sizi Allah için seviyor ve 21. asrın siyasî müceddidi (yenilikçisi) olarak ilan ediyorum; ancak siz ne dinî müceddidsiniz ve ne de fıkıhçısınız. Ehil olmadığınız konularda ve hele de şer’î konularda görüş beyân etmeniz tamamen şahsınızı felâkete sürükleyebilir. Ben sözlerinizin maksadını aştığını hüsnüzanla (iyi niyetle) yorumluyorum. Sizi Allah için seven bu kardeşinizden birkaç noktayı dinleyiniz.”
Bunun üzerine Erdoğan, haddimize mi düşmüş diyerek İslamın güncellenmesi isteğinden vazgeçtiğini kesin bir dille açıkladı.
 
Yaşanan teslimiyet süreci
Bu ülkede hukuk katledildi, gidişe karşı çıkanlar ezildi, en tepedeki kişi ve kurumlarıyla hukuk sustu; eğitim dinselleştirildi, eğitim dünyası büyük ölçüde sessiz kaldı; insanın oluşumundan evrim kuramına kadar bilimin başları koparıldı, üniversitenin çanına ot tıkıldı, karşı duranlar kovuldu; basın susturuldu, gık çıkmadı; askeriye biçimlendirildi, yüzyılların bu kurumsal yapısı uygun adım gitti.
Bunlarla da kalınmadı, Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Antaşması tartışmaya açılarak Cumhuriyetin tarihi yeniden yazılmak istendi; anlı şanlı, mangalda kül, TV’lerde yorum bırakmayan tarihçiler sus pus oldu. Şimdi İstiklal Marşımızın bestesi yetersiz bulunuyor; yetmiyor; lise öğrencilerine Dil devrimiyle damarlarımız kesildi; bu cinnet dönemi geride kaldı deniliyor! Elbette tarihçiler, besteciler ve ekmeğini Türkçe ile kazananlar doğru-dürüst tepki göstermeyecek!
Ülkenin aydınlarının çok büyük çoğunluğu ve kurumlarının tamamı; siyasetin muhalefet tarafı bu gidişe yeterince karşı çıkmayarak, tarihsel ve asla bağışlanamaz bir aymazlığa imza attılar.
Sınırsız gücün kullanılmasına karşı çıkışın diğer konularda değil de yalnızca din konusunda yaşanıyor olması başlı başına çok önemlidir. Bu durum, ülke yönetiminin gerçek niteliğini açıklıyor. En güçlü kişi, yalnızca din konusunda; din çevresinden gelen, kendisine bağlılığını bildiği kişinin, şahsınızı felakete sürükleyebilir gerekçesiyle yaptığı çıkış karşısında geri adım atıyor.
İlk kez yaşanan bu olgu, tek başına, bu ülkenin tepe yönetiminin sınırsız güce dayalı niteliğinin, yalnız ve ancak, siyasal İslam bağlamında ve dışarıdan sorgulanabildiğini kanıtlıyor.
Gelinen noktada din ile siyaset tümüyle iç içe geçmiş bulunuyor. Bu oluşumdan, geriye, demokrasiyi geçtik, çağdaş anlamda neredeyse hiçbir değer ve kavram kalmıyor.
Sorun, önümüzdeki seçimlerde bu gidişe evet denilip denilmeyeceğinde düğümleniyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları