Gazeteleri Kimler Yapar?

19 Mart 2018 Pazartesi

Yanıtı çok kolay bir soru bu. Hiç kuşkusuz gazeteleri gazeteciler yapar. Ama örneğin savcılar gazete yapmaz. Savcılar gazetelerin nasıl yapılması gerektiği konusunda gazetecilere ders vermez. Savcılar gazetelerin yayın politikalarının nasıl olması gerektiği konusunda gazetelere baskı yapmaz. Savcılar gazetelerin yayın politikası değişikliklerini sorgulamaz. Eğer sorgulasaydı, hemen her gazetenin yetkilileri savcıların odasında “Neden yayın politikanızı değiştirdiniz” sorusu ile karşılaşırlardı. Örneğin bir gazeteye, “Ne oldu bir zamanlar Çetin Altan’ın köşe yazdığı gazetenize” diye sorardı savcılar. Akşam’a, Vatan’a, Sabah’a, Hürriyet gazetesine daha pek çok gazeteye benzer sorular sorulurdu. Ama normal koşullarda meslekler böyle birbirine karışmazlar. Gazeteciler de kendilerini savcı yerine koymaz, işte şuna 7.5, ötekine 15 yıl diye hüküm kesmezler kuşkusuz.
Bildiğiniz gibi savcılarımız böyle bir şeyler yapmıyor, gazetelerin işlerine karışmıyor, gazetecilere gazetecilik dersi vermiyor, “Yayın politikanızı neden değiştirdiniz” diye sormuyorlar. “Neden şu şu kişileri gazeteden uzaklaştırdınız, neden tirajınız düştü ya da yükseldi?” diye kaygılanmıyorlar. Savcılar yalnızca gazeteleri büyük bir dikkatle okuyor, verili süre içinde, yazıda çizide farklı bir görüş, farklı bir değerlendirme var diye değil, yasada açık net belirtilmiş bir suç görürlerse, gazetenin sorumlu yazıişleri müdürünü ya da yazı sahibini çağırıp sorguya çekiyorlar. Bir suç işlendiği kanısına varırlarsa da soruşturma ve nihayet dava açıyor, yazarı ya da sorumlu müdürü hâkim önüne çıkarıyorlar. Böyle oluyor bizim ülkemizde bu işler. Çünkü Türkiye, basının özgür ve bağımsız olduğu, demokratik bir ülke...
Biliyorum inanmadınız bu yazdıklarıma ve bana soruyorsunuz: Eğer Türkiye basının özgür ve bağımsız olduğu demokratik bir ülke olsaydı, okurlardan binlerce mektup, ileti aldığınız ve bunun kanıtlarını sunduğunuz halde iddianamede size hâlâ “Neden okurların iletilerini yönetime sunmadınız” diye sorulur, yasalarda olmayan bir suç icat edilir miydi?
Eğer Türkiye’de basın özgür, yargı gerçekten bağımsız olsaydı, gazetenin İcra Kurulu Başkanı “aranıyorum, öyleyse gideyim de yargılanayım” diye Almanya’dan geldiği halde “kaçma şüphesi” var diye, bütün delillerin toplandığı mahkemece ilan edilmişken, “delilleri karartabilir” gerekçesiyle hâlâ tutukevinde tutulur muydu?
Eğer Türkiye’de yargı bağımsız olsaydı Duruşma Savcısı, gazetenin sahibi vakfın kimi yöneticilerinin “yayın politikasını değiştirdiler” diye 15 yıla kadar hapsini ister miydi? Eğer öyle olsaydı savcılar Ceza Kanunu’nda yeri olmayan “yayın politikasını değiştirmek” diye bir suç icat ederler miydi? Öyle olsaydı, savcılar Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 225. maddesine bakmazlar, oradaki “Hüküm ancak suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilebilir” cümlesini okumazlar, “Suç oluşturan eylem nerede” diye sormazlar mıydı? Görevi yalnızca suçlamak olmayan, sanıkların lehine olan kanıtları da bulup çıkarmak olan savcılar mütalaa yazarken, “Bu kişiler adı geçen örgütlere nasıl, ne zaman, hangi eylemleriyle yardım etmişler” diye sormaz mıydı? Savcılar sanıkların somut bir eylemi varsa ve bu eylem iddia edilen suçla bağlıysa, illiyet rabıtası kurulabiliyorsa, somut eylemleri ve somut kanıtları birbirine bağlamazlar mıydı? Eğer her şey gerçekten usulüne göre yapılsaydı, örneğin Cumhuriyet Vakfı’nın dava konusu olan ve hâlâ sonuçlanmamış olan tartışmalı oturumunun kimi üyeleri sanık, kararlara katılan diğer iki üyesi tanık olabilir miydi? Eğer bir gazete haberleri, başlıkları nedeniyle iddianamede ve esas hakkında mütalaada suçlanıyorsa, o tarihlerde gazeteyi yapanlar değil de gazetenin iki aylık Yayın Danışmanı sanık, suçlanan gazeteyi yapanlar tanık olur muydu?
Uzadı bu yazı ve artık bizler Cumhuriyet’in yazar ve çalışanları, görevlileri böyle bir “esas hakkında mütalaa” dinlemiş, okumuş olmaktan üzgünüz. Biz bu yazının başında çizdiğimiz, şimdi var olmayan ama bir gün olacağına inandığımız Türkiye’yi özlüyoruz ve özlemeye devam edeceğiz.

***

Genç Gazeteci Arkadaşlara Eski Federal Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau adına kurulmuş Uluslararası Gazetecilik Programı IJP çalışanlarından arkadaşımız Nilüfer Şahin’den edindiğimiz bilgiye göre, IJP tarafından on birinci kez yapılacak olan Johannes Rau Burs Programı’nın 2018 yılı başvuruları başladı.
Başvurular için son tarihin 15 Nisan 2018 olduğu bildirildi. Bu program gazeteci arkadaşlarımız için çok yönlü yararları olan bir programdır. http://www.ijp. org/tr/stiependien/johannesrau- programi/?fb_locale=tr_TR
sitesinden daha ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Genç gazeteci arkadaşlarımız koşullar uygunsa, örneğin İngilizce bilme koşulu var, başvurmalarını salık veriyorum.

Zaman az yazı uzun mu?
Önce Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın serbest bırakılmasına, Erdem Gül’ün de beraatına sevindiğimi söylemeliyim... Yazarlarınıza, yazı uzunluğu konusunda sınırlama getirilmişti. Ancak bazı yazarlarınız torpilli midir nedir, bu uygulamanın dışında... Son yazıları bir gözden geçirin. Ayrıca pazar ekindeki çarşaf çarşaf yazılara ne demeli? Saygılar... Düriye Gündoğmuş

Okurlardan
Nasıl bir başlık bu?
12 Mart tarihli gazetemizin ilk sayfasındaki korkunç uçak kazası ile ilgili başlığınız kabul edilemez. “11 kadın öldü” ne demek Gazetemizden beklemezdim. İyi çalışmalar... Ayşe Ulus Özsu

Gözden kaçıyor
Ben Cumhuriyet online abonesiyim ve genelde gazeteyi (daha dogrusu makaleleri) herkese açık olan internet sitenizden okuyorum. Birkaç kere gözüme çarpmıştı, ama refleks olarak beynimiz internette reklamları filtrelediği için online okurlarına yönelik “Bizleri internetten takip etmeye devam edin ama her gün bir Cumhuriyet gazetesi almayı da ihmal etmeyin” ilanınız genel olarak gözden kaçıyor. Belki bu önerinizi çerçeve içine almayıp haber veya makale altında devam eder gibi basarsanız daha çok dikkat çekebilir diye düşünüyorum. İyi günler, İlhan Semen (Almanya)

İsviçre’nin, İsveç’in başkentleri
11 Mart 2018 tarihli gazetemizde, a - 3. sayfasındaki “Paskalya orucu başladı” başlıklı resimli haberin 1. sütununda İsim Günü ayini yapılan tarihi kilisenin adı Karasunmanuk, diğer sütunlarda ise Karasun Manuk olarak geçmektedir. Acaba hangisi doğrudur?
b - Sayfa 13, sütun 1: “Avrupa aşırı sağı Bannon’la el ele” başlıklı haberin “Şimdi de Avrupa’yı yıkma peşinde” ara başlıklı 2. paragrafının 11. satırı: “New York Times gazetesinin haberine göre, Bannon’un salı günü ise İsveç’in başkenti Zürih’te Almanya’nın aşırı sağcı partisi AFD partisinin lideri..” şeklinde bir yazı bulunmaktadır. Eğer bu görüşme İsveç’te yapıldıysa: İsveç’in başkenti Zürih değil Stockholm, eğer İsviçre’de yapıldıysa oranın da başkenti Zürih değil Bern’dir.
Anlaşılan sayfa editörlerinin isimleri süs olsun diye yazılıyor? Bilgilerinize saygılarımla... İlter K. Akbuğ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları