Öncelik ‘Kararlı Olmakta’

21 Mart 2018 Çarşamba

Gizlenmesi imkânsız ekonomik kriz, hemen her gün farklı konularda protestolarla kendini kanıtlayan sosyal çalkantı, içeride, dışarıda rüzgâra kapılmış politika AKP’nin siyaseten tıkandığını gösteriyor. “Metal Yorgunu” olduklarını,
oylarının erimeye başladığını itiraf eden AKP iktidarına yasal ve meşru yollardan son vermenin yolu, seçimlerde bu partiyi yenilgiye uğratmaktır. Böylelikle, parlamentoda çoğunluk muhalefet partilerine geçebilir; olağanüstü yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanlığı yeniden eski sınırlarına çekilerek el değiştirebilir; geleceğin kapıları açılabilir.

***

Durum iktidar partisi açısından bu kadar vahim olunca yurttaşlar da “seçimleri yitirmemek için olmadık işler yaparlar, yitirseler de iktidarı bırakmazlar, hile hurda, baskı, zorbalık her yolu deneyerek iktidarda kalmanın bir çaresini bulurlar” kanısı ağırlık kazanıyor, umutsuzluk bulaşıcı bir hastalığa dönüşüyor. Peki, bu gerçeği yansıtıyor mu? Kaba mantık, düz akıl yürütme, olayın böyle gelişeceğini, sonucun böyle olacağını söylüyor bize.

***

Ama bu mantık, parlamento içi ve dışı muhalefetin az ya da çok, gücünü, kitlelerin siyaseti dinlemeye hazır açlığını, yeteneklerini, var olan olanakları hesaba katmayan, umutsuzluk aşılayan bir mantıktır. Oysa her şeyden önce kabul edilmesi gereken, sık sık unutulan bir mücadele ilkesi var. Bu ilkeyi bir yana bırakıp, eldeki olanakları küçümsemek, gerçekçi olup olmadığını tartışmak, umutsuzluğa yol açıyor. Bu ilkeyi değerli Hocamız Dr. Erdal Atabek Cumhuriyet’teki köşesinde yazdı: “Her yerde bu soruyla karşılaşırım: Umutlu musunuz? Her zaman bu yanıtı veririm: Umut karardır.”

***

“Kararlı mıyız” sorusuna “evet” diyorsak, yapılması gereken işler var. Her şeyden önce seçim öncesi durumu değiştirmek için çaba göstermek gerekiyor. Çokça yazıldı, tartışıldı, olağanüstü hal koşullarında yapılacak seçim “şaibeli”, lekeli, kirli olur. Kaldırılamazsa işlevsiz hale getirilmesi için çaba göstermek gerekecektir. İkincisi iktidar partisinin “hazırlıklarını” boşa çıkarmaktır. “Nasıl” sorusuna pek çok arkadaşımız farklı ama özünde aynı kapıya çıkan yanıtlar veriyorlar: Seçmen listelerinde hileye izin vermemek, iktidar partisinin sandık egemeni olmasını önlemek, sayımda denetimin yolunu bulmak vd.

***

Söylemesi kolay, hangi güçle yapılacak? Adına ne derseniz deyiniz, ister “halk kampanyası”, ister “halk girişimi”, ister “yurttaşın oyuna sahip çıkma toplantıları” deyiniz, sonuçta çözüm yolu ciddi bir halk örgütlenmesidir. Bu tür bir örgütlenme her şeyden önce zorbalık heveslerini kıracak, mezarlıkların seçmen deposu olmasını önleyecek, apartmanlarda, hanelerde çok sayıda “yaşar yaşamazın” oy kullanmasının önüne geçilmesini sağlayacaktır.

***

Bütün bu önlemlerin işe yaramayacağı düşünülür, “çare tükendi” deniliyorsa boykot tartışılabilir. Ama bunun da günümüzde geçerli bir koşulu var. Boykot siyasal olarak henüz bir varlık göstermeyen parti ya da hareketlerin seçmenleri oy vermemeye çağırmasıyla elde edilebilecek bir sonuç değildir. Yalnızca siyasal sistemin, “temsili” demokrasinin hayat hakkı tanıdığı, muhalifliği sınırlı partilerin seçimlere katılmama kararı almasıyla gündeme gelebilecek, ancak ondan sonra kitlelerin çağrıya uymalarıyla sonuç alınabilecek bir yöntemdir. Ne çok ve umutsuz koşul var!

***

Bu arada unutulmaması gereken katı gerçek, iktidarını koruma konusunda kararlı otoriter bir partinin, “meşruiyeti” kendine dert etmeyeceğidir. O zaman boykot edenlerin, eğer çoğunluğu sağlarlarsa, bu çoğunluğa sahip çıkıp çıkamayacakları gündeme gelecektir ve bu da doğrusu yanıtı zor bir sorudur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları