Karamsarlığa Reddiye

06 Nisan 2018 Cuma

İktidar blokunun en iyi yaptığı iş, kazanacağı zaferin kesinliği konusunda “muhalefet cephesinde” etkisi giderek artan bir algı yaratmaktır. Bu algının, “muhalefette” dile gelişi “çoğunluğu kazansak da iktidarı bize vermezler” şeklindedir. Gerçekte her koşulda iktidar blokuna oy vermeye yeminli kesim de baskısız, hilesiz bir zafere inanmıyor. Bunu da kendi kapalı dünyalarında sık sık dile getiriyorlar.

***

İlginç olan muhalefetteki “ne yapsak vermezler” algısı ile yeminli blokçuların “kaybetsek de vermeyelim” düşüncesizliğinin gerçeklerle ilgisinin olmamasıdır. Çünkü temel ilke “iktidar verilmez alınır” ilkesidir. “Her yolu deneyelim vermeyelim” diyenlerin bilmediği budur. “Peki, kazansak da vermezler” diyenler duymuşlar mı bu temel ilkeyi?

***

Duymadıkları, yan gelip yatmanın kendini haklı gören teorisiyle, olası bir olumsuz sonuçta temize çıkmak, teslimiyetçiliğin geçici huzuruna bir an önce kavuşmak istemelerinden bellidir. Bu işe yaramaz anlayışın arkasında yatan temel düşünce, zaman içinde kötüleşen, daha da kötüleşecek koşullara kendilerini adapte etmenin, boyun eğmenin sinik bir “rahatlık” vaat etmesidir. Çizilen çerçeve, sürekli daraltılacak alan, isteklerinizi sürekli azaltmanız koşuluyla size yetecektir. Burada denetlenecek hayatın peynir ekmekle sınırlı olmadığını, eğitimi öğretimi ile, medyasıyla, sanatı, kültürü, sokağıyla her türden zihinsel faaliyetin kısıtlanmasını, gittikçe daralan bir bilinçle, otlaşarak yaşamayı kabul etmek olduğunu bilmek gerekiyor.

***

Böyle bir rejimin siyasi literatürde coğrafyasına, karakterine, egemenlerin ihtiyaçlarına göre değişik adları var ama özü değişmiyor: Otoritenin mutlaklığı. Kuşkusuz boyun eğdiğiniz dünya ne birey olarak sizin, öteki bireylerin ne de toplumun çıkarınadır. Bireyin, toplumun düşünsel alanda da, eylem alanında da silahsızlandırılmasına dayanır. Söz biter, yazı susar, eğitim toplumun uzunca bir süre için geleceğinin elinden alınmasına hizmet eder. Yok edileni yerine koymak uzunca bir süre için zorlaşır, hatta imkânsızlaşır.

***

“Muhalefetin” cepheleşmesi, iktidar karşıtlığında buluşmak açısından önemlidir, ancak bu fikri birliğin plana, programa, ortak adaya dayanmaması daha önemlidir. Bunun anlamı, cephenin somutlaşmasının ilk turda zarar vereceğidir. O nedenle de ilk turda küçük partiler arasında bloklaşma yararlı olsa da isimler düzeyinde “ortak aday” çıkarmak, seçmenleri yanıltacak, oyların farklı nedenlerle dağılmasına yol açacaktır. İktidar karşıtlığında oluşacak birlik, ilk değil, ikinci turda kendiliğinden somutlaşabilir, sonuç alabilir. Öyleyse seçim sürecinde iktidara karşı “muhalefet” edebilmek, mümkünse ikinci turda ortaya çıkacak ortak adayla “cepheleşmek” iktidar değişikliğini sağlayabilecektir.

***

Bu çerçevenin genel olarak düzen partileri arasında geçecek gerçek temsili yansıtmayan demokrasinin sınırları içinde bir seçim için çizildiğini hepimiz biliyoruz. Peki, parlamento dışındaki parti ve hareketler ne yapacak? Onlar gerçek anlamda kendiliğindenliğin zincirini kırmayı, kimi zaman hızla oluşabilecek koşulların dışında kalmamak için politikanın içinde etkin bir şekilde yer almayı, bir araya gelebilmeyi, seçimlerde etkin bir şekilde varolmayı, sürece geleceğin damgasını vurmayı başaracaklardır.
Solun, iktidar adayı olmadığı seçimleri etkileyebilme gücü sanıldığından daha fazladır. Seçimlerde solun etkin çabasıyla elde edilecek “olumlu sonuç” solun hareket alanını genişletecek, düzen partileri karşısında güçlendirecek, sistemi değiştirebilme olanaklarını, olasılıklarını artıracaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları