Firavunlar çağı!

16 Nisan 2018 Pazartesi

Firavun, kendisini Tanrı sayan en eski Mısır hükümdarlarına verilen unvandır; imgesel olarak da kendisinden her türlü fenalık gelebilecek, inatçı ve kötü yürekli kimse olarak tanımlanır.
Firavun, son zamanlarda Batı basınında (New York Times; 6 Nisan) geçen pazar günü yeniden seçilen Macar Başbakanı Viktor Orban gibi, ülkesini hukuk ve özgürlük tanımadan yöneten kişileri anlatmak için kullanılıyor.
 
Hukuksuz ‘demokrasi’
Çağımızın firavunlarının en belirleyici niteliği özgürlüksüz demokrasiyi benimsemeleridir.
Özgürlük olmadan demokrasi mi olur diye sormayın; demokrasi sadece sandık sonucuna bağlanınca oluyor. Bir oy fazla alarak da olsa firavun seçimi kazandığında, başka hiçbir denetim ve benzeri özellik aranmaksızın, bunun adı özgürlüksüz demokrasi oluyor; burada özgürlüksüz, illiberal sözcüğünün dilimizdeki karşılığı olarak kullanılıyor.
Özellikle 1980’lerde aşırı tutuculuğun ve serbest piyasacılığın yükselmesi sonucu dayatılan ve 1990’larda iyice yükselen küreselleşmeyle birlikte, tüm dünyada tam anlamıyla egemen kılınan liberal demokrasi, şimdilerde yerini tam karşıtı olan özgürlüksüz demokrasiye bırakıyor; liberal demokrasi kendi karşıtını yaratmış bulunuyor.
Nasıl mı?
Çağdaş firavun, önce militan bir biçimde özgürlükçü demokrasi savunucusu, dahası havarisi görünerek seçimle işbaşına geliyor. Ne kadar demokrat olduğunu kanıtlamak amacıyla, sürekli olarak sosyalizm ve komünizm düşmanlığı yapıyor. Seçimle işbaşına geldikten sonra, maddi ve manevi her olanağı kullanarak, halk böyle istiyor gerekçesiyle, hak, hukuk tanımayan bir anlayışa giriyor ve adım adım demokrasi düşmanlığı elbisesini giyiyor.
Firavun, kendi yarattığı düşmanlardan besleniyor. Ülke içinde kendisi gibi düşünmeyenleri halkın düşmanı, hain, komünist, bölücü ve terörist göstererek, ülke dışından gelecek göçmenleri, özgürlük isteyenleri ve ayrıca kim (kimler) olduğu belli olmayan birilerini ülkenin düşmanı sayarak bir korku ortamı yaratıyor. Sonra da halkı bu düşmanlara karşı kahramanca savaşarak koruyan bir kişi kesiliyor.
Firavun, yandaş kıldığı sermaye aracılığıyla, basın-yayını çok büyük ölçüde kendi sözcüsü yapıyor; aşırı milliyetçi ve dinci bir söylem tutturarak, ulusun tarihini kendine göre eğip-büküyor; devlet bürokrasisine yeteneksiz, ancak kendisine bağımlıları yerleştiriyor; bağımsız kurum tanımıyor; düşünceye dayalı kurumları ve düşünen insanı eziyor; ya sev ya terk et ikilemine dayalı olarak başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere, özgürlük düşmanlığı yapıyor.
 
Sermaye birikimi
Liberal demokrasi, emeğin elini kolunu bağlayan, zincirleyen, sermayeyi ise tümüyle serbest bırakan bir ekonomik yaklaşımın siyasal rejimiydi; doğru bir tanımla vahşi kapitalizmdi.
Meğer daha beteri de varmış!
Özgürlüksüz demokraside, devlet ve sermaye bütünleşiyor ve emek kesimini liberal demokrasiye göre çok daha fazla baskı altına alıyor.
Firavun, bir taraftan işçilerin hak arama girişim ve eylemlerini olağanüstü polisiye önlemlere başvurarak bastırıyor. Diğer taraftan da devlet gücüyle elde ettiği her olanağı, hatta halktan topladığı vergileri kullanarak, sermayeyi besliyor.
Küresel düzlemde aradığı kâr oranını bulamayan sermaye de, kendisi için yüksek kâr oranı cenneti oluşturan firavunun ülkesine yatırım yapıyor; onun özgürlük düşmanı olarak yaptıklarını onaylıyor; teslim oluyor.
İnsanlığın tarihsel gelişme doğrultusu, deneyim ve birikimleriyle, hak ve özgürlüklerin genişlemesi yönündedir.
Bu gerçek, çağımızın firavun rejimlerinin uzun süre sürdürülemeyeceği sonucu verir. Ancak bu sürenin olabildiğince kısaltılması gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları