Hikmet Çetinkaya

Bir donmuş güneş...

17 Nisan 2018 Salı

Kuytu çan kulelerinde gözlerin rüzgârı getirir bana.
Gözlerinde bir giz yanar Antonio Machado’nun bitmez tükenmez ışığında...
Bir donmuş güneş ellerinde yükselir eylül sabahında. Bir mor menekşe benim düşlerimi büyütür senin yüreğinde.
Clement Marot, hüküm süren o eski zamanlardan uzanır patırtılı bir dünyaya kıskanç ve barbarca. Jose Marti mavide ve uzakta arar sevdayı cömert dudakları bulmak için...
Sis basmış ve sular iyice yükselmiş midir?
Zaman Li-Po’nun bekleyişindedir...
Der ki:
Açılması güç bir kilit gibidir çatılmış kaşlarım / Her gece gölgesi gelir diye düşümde, / Yarısını ona ayırıyorum üstümdeki yorganın...
Odanın içi bomboş ve yine kaçıp gitmişsin!..
Ben, derin uğultusunu duyuyorum çıktığın yolculukların.
Diyorum ki:
Benden selam söyle Aleksandros Matsasa...” O saatte ellerinde yıldızlar ve deniz kabukları olmalı; gözlerinde suların serin karanlığı...
Gözlerini açtığın zaman önce ben karşılamak isterim seni!..
Önce boynundan öpmek, kulaklarını okşamak, saçlarını taramak en büyük tutku benim için... Sonra oturup konuşmak seninle baş başa dertleşmek en büyük dileğim...
Vladimir Mayakovski’yi birlikte okumak, birlikte haykırmak geceye karşı...
Biliyor musun, hiç söyledim mi sana, anımsıyor musun şu dizeleri:
Ama benim için aşkından gayri bir okyanus yok / Ne boşunadır ağlayıp haykırmam biliyorum / boşunadır ummak tükenmemeyi.
Bir akşam son defa dolaşmak seninle deniz kıyısında. Kumların üzerine oturup yıldızlarla konuşmak seninle birlikte...
Eylül ortasına geliyoruz neredeyse...
Kuytu çan kulelerinde aşkımı fısıldıyor gözlerim, senin gözlerinde...

***

Bir donmuş güneş ellerindedir ve bir düş, sonu gelmeyen masallar ülkesinde yitirir sevdamızı...
Belki bir ışık oynuyordur kuşların dar gövdelerinde.
Seslerin karıştığı ve deriyi keşfettiği, sert.
Hava hareketlerinde kuşların belki kadınların gözleridir...
Saat kaçtı anımsıyor musun ilk seviştiğimizde?
Kuytu çan kulelerinde o gün gözlerin yalnızlığı getirdi bana...
Şimdi beni iyi dinle:
Anneni çok üzdüğünü şimdilerde anlayamayacaksın. Seni çok sevdiğini fark etmeyeceksin. Odanda yapayalnız kaldığın zaman bile...
Lorand Gaspar, ateş alan ırmaklarda beyazlayıncaya dek tüketilmiş onca gecelere niçin aldırış etmedi düşündün mü hiç?
Bir yaşam penceresi açılıyordu ama göremiyordun!
Işık şenliklerinin şaşmaz dilencisi miydin?
Siyaha boyanmış bir limanda iki ya da üç gemi vardı çok beyaz...
Baktım gecenin bulunmadığı pencerelerdeki gözlerin kül rengi ve sözgülerle aşınmıştı.
Bir donmuş güneşi o zaman sezinlemiştim; mor menekşe düşlerini o an yüreğimde hissetmiştim...
Senin vazgeçilmez bir sevda olduğunu o gün anlamıştım.
Yağmur yağıyordu güneş altında ve evler, ağaçlar daha ağırdı eskisinden...
Bana hüzünleri bırakıp çekip gittin!..

***

Gözlerinde bir giz yanar, bir fırtına kopar ansızın...
Siyaha boyanmış bir limanda seni ararım bilmezsin!..
Uykuyla uyanıklık arası düş görüyorum bir süre daha...
Sandra Penna ile konuşuyorum zincirlerden kurulu dünya üzerine...
Gün mü doğmuş yoksa?
Yoldan geçen bir balıkçının ıslığı, sıcak sesi... Duygularım şahlanıyor yelkenlerde...
Dışarıda rüzgâr var anlayamıyorum...
Aşkımıza tutkuyla yağmur yağmıştı bütün yaz... O yüzden güzelleşti rengi kırların...
Hafif kadifemsi bir gecede saçların sarı mı, siyah mı anlayamıyorum... Gözlerin yeşil mi, mavi mi, gri mi, kara mı göremiyorum...
Bak hızla geçiyor tren ve uzağa gidiyor. Bense uzaklarda seni arıyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları