Işık Hızıyla Geçen Yıllar

18 Nisan 2018 Çarşamba

Köy Enstitüsü nedir? Kurtuluş sonrası Kuruluş aşamasının en önemli adımlarından birisidir. Bir büyük atılımın adıdır. Toplam nüfusun ağırlıklı kesiminin yoksul köylerde yaşadığı dönemin gençlerinden aydınlanmacı bir öğretmenler kadrosu yaratma çabasıdır. Tonguç Baba’nın, hani şu köy köy dolaşıp duran, gençleri okumaya, okullarını yapmaya, meslek öğrenmeye, köylerini kalkındırmaya çağıran idealist adam. Peki yanındaki kim? Yanındaki Can Yücel’in hayatta en çok sevdiği adamdır. “Ben hayatta en çok babamı sevdim” dediği baba yani.

***

Biraz sonra bir dizi toplantıyı izlemek için kahve fincanlarını bırakıp iki salondan birine gireceğiz, artık hangi konuyu seçersek. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ile Balçova Belediyesi’nin düzenlediği yoğun programın onlarca konusundan birini seçeceğiz. Biraz sonra da ana muhalefet partisinin lideri gelip konuşacak; henüz bilmiyoruz ne diyecek.

***

Girdiğimiz salonlardan birinde konuşmacı “Korkuyoruz” diyor, sonra nefes almadan devam ediyor. “Ne kadar korkuyorsak o kadar da mücadele etmek zorundayız”, “Çok mu korkuyoruz, öyleyse daha çok mücadele” diye yükseltiyor sesini. Sonra içi boşaltılan kavramlardan, yeni icat, piyasaya son 20 yılda sürülmüş kavramlardan söz ediyor. “Yönetişim diye bir şey uydurdular” diye anlatıyor; “bilir misiniz nedir yönetişim. İşçi patronla kol kola, kucak kucağa nurlu ufuklara doğru barış içinde yürür, köylü toprak ağasıyla pek derin bir aşkla tarlayı sürer, memurla amiri müdürü hiç sormayın, öyle bir derin sevda ile çalışırlar ki maaştır, ücrettir aklına gelmez kimsenin, işte budur yönetişim.”

***

Sonra anlattığı bu masalın, bu sahtekârlığın, yalanın yanıtlarına geliyor sıra. Peki bu pek güzel “yönetişen” işçiler grev yapmıyor mu, artı değer nereye gidiyor, sömürüye ne oluyor? “Yalan” diye bağırıyor bu tuhaf konuşmacı, “ne söylüyorlarsa tersini yapıyorlar, ne yapıyorlarsa tam tersini söylüyorlar.” Bir başka yaşını başını almış konuşmacı da “Çocukları sevmiyor bunlar” diye başlıyor sıralamaya.

***

Benim aklımda tuhaf sorular, kim söyledi unuttum şimdi, “sınıf atlamanın” yollarını anlatıyor, öğütler veriyor, memleketin kurtuluşunu o pek acayip sınıf atlamaya bağlıyordu. Ülkenin kurtuluşunu tek tek bireylerin sınıf atlamasına bağlayınca, canım sıkıldı benim de, çıktım bir kahve daha içeyim dedim. Neyse ki sonraki konuşmacılar söylenmesi gerekenleri tek tek, hiçbir gerçeği es geçmeden anlattılar da döndüm salona.

***

Kaç yıl olmuş Köy Enstitüleri kurulalı ya da kapatılalı? Ömrü kısa oldu enstitülerin. Her zaman olduğu gibi yapılan bu işte de “gomonistlik” buldu gerici tayfa. Daha Kurtuluş Savaşı’nın ortasında Meclis’te ikinci grup diye örgütlenen, cürette önde giden mürteci takımı palazlandıkça Cumhuriyet’in kazanımlarına saldırdı. Laik, demokratik cumhuriyeti savunan ilericiler, demokratlar daha sonra adım adım gerilemeye, taviz üstüne taviz vermeye başladılar, o tavizlerden birisi de Köy Enstitülerinin kapatılması oldu.

***

Toplantılar sürüyor. Salondan salona geçerek hepsine yetişmeye çabalıyorum. B salonunda yüzünde derin çizgiler olan yaşlı bir beyefendi ile tanışıyorum. Anlatıyor. 80’i devirmiş, “Dün ne yediğimi hatırlamıyorum ama Enstitüyü nasıl inşa etmiştik bir bir, taş taş, tuğla tuğla hatırlıyorum” diyor. “Git söyle o korkağa, korkuyu değil cesareti öne alsın.” Peki nasıl geçti bu 80 yıl? “Evlat” diyor, “sen hiç zaman - mekân meseleleriyle ilgilendin mi?” Eh işte, biraz.
“Öyleyse yanıtı da biliyorsun” diye fısıldıyor kulağıma...
“Işık hızıyla geçti o yıllar” diyor, “ışık hızıyla...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları