Gençler, kelimeler, renkler nereye?..

19 Nisan 2018 Perşembe

- Savaşlarda yitirdiğimiz gençlere...-
Dört bir yanımız savaş iştahı ve savaş açlığıyla, savaş çığırtkanlığı, savaş yalancılığı ve ahlaksızlığıyla, savaş vahşetiyle, savaş gösterileriyle, savaş sahtekârlığıyla, savaş ticaretiyle, savaş zulmüyle, savaş yoksulluğuyla, savaş çıkarcılığıyla, savaş kahpeliğiyle sarılmışken....
Kendi çocuklarının savaşa yollanmayacaklarını bilmenin rahatlığı içinde savaş kararı alanlar ahkâm keserken...
Ateş her seferinde düştüğü yeri yakar ve kahrederken...
Her savaşta yoksullar biraz daha yoksullaşır, zenginler biraz daha zenginleşirken...
Biliyorsunuz güzel memleketimizde savaşa “Hayır” demek; “Savaşa gitmeyin” demek, “Savaş istemiyoruz” demek zinhar yasak. Bu sözcükler terörist, komünist, vatan haini sözcükler ...
Siz bu yazıyı okuduğunuzda ben Slovenya’nın Bled kentinde Uluslararası PEN Yazarlar Birliği’nin Barış Konferansı’nda olacağım. Orada savaşa hayır demek, savaşın kazananı olmadığını ya da savaş tahribatını 150 kadar PEN Merkezi temsilcileri arasında tartışmak serbest. Şu anda konferans merkezine doğru ilerlerken bizdeki yasakları nasıl açıklayacağımı kara kara düşünmekteyim...
Ben düşünedurayım, sizi, hayran olduğum şairimiz Haydar Ergülen’in 2007’de yayımlanan Üzgün Kediler Gazeli (Kırmızı Kedi Yayınevi) kitabından “Harbe Giden Kelime”ye Sitem şiiriyle baş başa bırakıyorum...

‘Harbe Giden Kelime’ye Sitem
“Kelimeler nereye gidiyorsunuz böyle,
savaşa mı
ölümün kum gibi kaynadığı çöl mü
çağırıyor sizi,
oysa yenik çıkmıştınız her savaştan, hayli
yorgundunuz
dinlenecektiniz biraz, birkaç şiirde keyfini
çıkaracaktınız
kelime olmanın, dilden dile dolaşmanın,
mırıldanmanın…
Vakit dünyanın sonbaharıydı,
sevdiklerimizin de sonbaharı
olacakmış meğer hayat, hiç bilmeden,
hiç istemeden,
‘birlikte bir kışımız daha olur mu’ diye
telaşlı yüreğimize,
‘yavaş biraz, beni öldüreceksin, yavaş’
diyecektik, acıdığını
söylemeyecektik elbet, ‘nereye
gidiyorsun ya hu’ diyemeden giden
Mehmet Koyunoğlu’na, ‘pek erkencisin
arkadaş’ demeyecektik;
gençliğimiz gibi gidene, hani şiir gibi
şarkılar yakan
Fikret Kızılok’a, ‘Bu kalp seni unutur mu’
demeyecektik,
biliriz, unutmaz, dünyanın bu son/
baharına, sondan
sonraki kışına ne kalırsa kalbimizden,
kalırsa yani kalbimiz, unutmaz!
Kelimeler nereye gidiyorsunuz böyle,
savaşa mı, maviydiniz,
kırmızıydınız, beyazdınız, mordunuz,
yeşildiniz, şimdi
kahverengiler, griler, siyahlar, hakiler
içinde hiç bilmediğiniz
dillere gidiyorsunuz, çekirge sürüsünden
harf ordusu
karınca katarından şiir alayı, cümle
mangası, hiç düşmediğiniz
çöllere gidiyorsunuz, ‘harbe giden
mektepli’ gibi, üstelik sizi
arkadaşı gibi, treni gibi, kedisi gibi seven
çocukların gözü önünde,
yaşarlarsa eğer sizi bir daha hiç
mırıldanmayacaklar belki
âşık olurlarsa yazmayacaklar
sevdiklerinize bir harfinizi
sizden bir mektup beklemeyecekler,
Tanrı’ya sizinle
dua etmeyecekler, gözyaşı
dökmeyecekler yağmur gibi kelimelerle,
bir harfin bile gölgesine kıvrılıp
uyumayacaklar ikindiyi…
Çünkü önce siz yazıldınız savaşa,
silahlardan önce
askerlerden önce kelimeleri
gönderiyorlar artık,
‘düşman’ın üstüne
ve ne tuhaf, güle oynaya, yaza sızıla
savaşa gidiyor kelimeler de!
Kelimeler, kardeşlerim, savaşta işiniz ne,
büyük küçük
demeden birer birer kırılacak harfleriniz de
sizi başka savaşlar bekliyor bilmiyor
musunuz, aşk
bekliyor işte, savaşların güzeli, evler
bekliyor
‘savaşların çetini’, oyunlar bekliyor
bahçeler gibi,
kâğıtlar bekliyor ki kimse kimseyi
beklememiştir öyle,
yollar bekliyor, gözler bekliyor, narlar,
incirler, üzümler,
zeytinler bekliyor sizi, kelimeler
kardeşlerim, nereye
gidiyorsunuz terk edip şiirleri, eylülleri,
kederleri, yağacak
karları belki gelecek belki de geçmiş
sonbaharları…
Bari tüfek çatmamış bir kelime bırakın da
geriye
onunla sitem edeyim harbe giden
kardeşlerine!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları