Azmi Karaveli

Ya ‘gerçekten gerçek’ diye bir şey yoksa?

21 Nisan 2018 Cumartesi

Film ve dizi sektörü sadece bizde değil, tüm dünyada popüler kültürün önemli ayaklarından birini oluşturur. Adorno’nun eğlence sektörünün ve sanatın metalaşmasını vurgulamak amacıyla bir asır önce formüle ettiği “kültür endüstrisi” kavramını bugün iliklerimize kadar hissettiğimiz bir gerçek.

Sinema ve dizi sektörünün tüm dünyada ideolojik aygıt olarak kullanıldığını biliyoruz. Vice News’e göre; sadece 2006-2011 yılları arasında eğlence dünyasının 22 projesinde CIA’in aktif rolü bulunuyor. “Argo” filminden televizyon şovlarına uzanan geniş bir yelpaze sözkonusu. Önceki yıllarda “Top Gun”lar, “Rambo”lar hayatımızı nasıl etkilemişti, hatırlayalım. Tricia Jenkins, “The CIA in Hollywood (Hollywood’daki CIA)” kitabında soğuk savaş yıllarından itibaren bu ilişkinin varlığına dikkat çeker. Bu işbirliğinin sonunda ortaya, “24” gibi “Senin CIA’n bir melekti yavrum” tadında diziler çıkar. Sözkonusu organik bağ; baba Bush ile başlayan, bugün Trump ile devam eden, küreselleştikçe daha da vahşileşen yeni dünya emperyalizminin meşruiyet ve rıza üretim aracıdır aslında. 

Hollywood macera film matematiği, yıllarca kovboy filmlerinde bize ne sunduysa, bugün Afganistan’ı, İran’ı, Ortadoğu’yu konu alan filmlerde de onu sunuyor. Kovboylar CIA ajanları, kızılderililer de “pis” Araplardır artık. İyi ve ahlaklı bir ABD imajının, olağanüstü yaratıcılık ve görsellik yatağında hazırlanmış kültürel ideolojisini bugün Hollywood ahçıları masamıza koyuyor, biz de afiyetle yiyoruz. Lacan’ın “Fantazi gerçeklik dediğimiz şeye tutarlılık veren dayanaktır.” sözünü kanıtlarcasına.

63 gün sonra

Bu tek tipçi zihniyetin arasında, dünyada ve ABD’de elbette farklı nitelikte sesler de arada soluk almamıza yardımcı olabiliyor. “Black Mirror” dizisinde İngiltere Başbakanı kaçırılan kraliyet ailesi üyesini kurtarmak için canlı yayında domuzla sevişir. “Narcos”da koca bir Kolombiya ülkesinin acz içinde bir uyuşturucu kaçakçısını yakalayamayışını izleriz, devlet başkanının basiretsizliği görülmeye değerdir. “House Of Cards”da ABD başkanlarının pislikleri, dalaverileri bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilir.

Macera ya da tarihi diziler deyince bize düşense “Allahımıza hamdolsun, devletimiz varolsun” dizileridir. “Kurtlar Vadisi”, “İsimsizler”, “Vatanım Sensin”, “Ertuğrul”, “Abdülhamit”, “Arka Sokaklar”, “Söz”, “Çukur” v.s. Milliyetçi rüzgar, ülkede ne kadar sert eserse bu diziler de evlerimizi o derece işgal eder. Sinema tarafında ise Zeytin Dalı Harekatı’nın başlamasından sadece 63 gün sonra “Bordo Bereliler Afrin” filminin gösterime girmesi akıllara “Ne zaman yazdınız da, çektiniz arkadaş” sorusunu getirmişti. Sinema salonlarının bilet kuyruklarında çuvallardan oluşan siperler, ağlarla bezenmiş dekorlar bize savaşta olduğumuzu hatırlattı. 46 askerin şehit olduğu bir harekat üzerinden gişe hasılatı yapmanın etik tartışması ise şüphesiz bir başka yazının konusu olsa gerek.

“We are the World (Biz Dünyayız)” şarkısını yaşı yetenler hatırlayacaktır. “Biz dünyayız, biz çocuklarız, inanırsan başarmamak mümkün değil” gibi gaz veren mesajlarıyla hepimizi derinden etkilemişti. Bugün biliyoruz ki “Live Aid”, Afrika’daki açlıkla mücadele etmek için kılını kıpırdatmayan zengin ülkelerin bu kayıtsızlığının faturasını halka havale eden mükemmel bir organizasyondu. Bugünlerde sanatçıların Afrin için yaptıkları marşın etkileyici sözleri de şöyle: “Afrin’de destan yazan Mehmet’iz, Bir ölürüz bin diriliriz, Hep birlikte Türkiye’yiz biz.” Tüylerimizin diken diken olmaması mümkün mü?

Popüler kültür illüzyonu

Türkiye’de son 15 yılda bu milliyetçi çerçevenin dışına çıkan tek macera dizisinin, Behzat Ç. olduğu iddia edilebilir. Senarist cinayeti bölümündeki şu cümleler ilginçtir: “Çocukken, bir oyun oynadığınızda onun oyun olduğunu unutursunuz. Kendinize bir gerçeklik yaratırsınız, hiçbir şey saçma gelmez size. Ama ya oyun oynadığınızda onun bir oyun olduğunu anlarsanız, o zaman her şey saçma gelmeye başlar.” O zaman da oyuna devam ederiz, çünkü hayat devam etmemizi ister, büyüklerimiz yaşadığımız bütün acılarımıza rağmen vatanımız için yürümemizi emreder, şov dünyası durmamamız gerektiğini söyler.

Haydi o zaman bütün bu yaşadığımız popüler kültür illüzyonu içinde yazıyı Jean Baudrillard’ın belki de artık klişeleşmiş sözleriyle bağlayalım. “Kurtlar Vadisi”nde öldürülen mafya lideri Çakır için gıyabi cenaze namazı kılındığı çağımızda belki de “gerçekten” hiçbir şey “gerçek” değildir: “Hakikati gizleyen şey simülakr değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKM mi AVM mi? 24 Mart 2018

Günün Köşe Yazıları