En Büyük Tehlike

22 Nisan 2018 Pazar

Rejim değişikliğinin “yasal” temellerini atan 16 Nisan referandumu, “evet” oyu verenlerde yaygın bir cüretkârlığı tetikledi. “Hayır” oyu verenlerde ise “kazanıldığı halde yitirildiği” düşüncesi, içe dönük bir öfkeye, buna bağlı olarak da gittikçe büyüyen “kazanırız ama vermezler” algısına yol açtı.
Büyük tehlike dediğimiz budur. İktidarı vermek istemeyebilirler. Seçim öncesi ansızın seçime karar vermek gibi oyunlarla; oy verme ve saymada hileye başvurmak gibi hukuksuzluklarla; sayımdan sonra oldu bittilerle deneyebilirler. Ama kazanılmış seçimin zorbalığa teslim edilmesi söz konusu olmaz.

***

Çok önemsememek gerekir ama ABD dahil Batı ülkeleri “Olağanüstü Hal altında yapılacak seçimlerin demokratik olmayacağına” ilişkin kaygılarını açıkladılar. Bilgileri eksiktir; uygulama OHAL ölçülerinin çok üstündedir. Yasalar uygulanmıyor, darbe dönemlerinin yöntemleri pek çok alanda yürürlüktedir. Ama zaten Batı’nın asıl derdi demokrasi falan değildir. AKP’nin arada sırada kafa tutmasının iç politikaya malzeme yaratmak amaçlı olduğunu biliyorlar. İktidar partisi anti emperyalist olduğu için değil, bölgede olup bitenden pay istediği, emperyalist olmaya heveslendiği için Batı’yı kaygılandırıyor.

***

Bugüne kadar harçla borçla ekonomiyi çevirmeyi başaran AKP yolun sonundadır. İdeolojik hırsları, hesap verme korkusu nedeniyle koltuğu bırakmak istemiyorlar. İlk rüzgârlarını hissettiğimiz ekonomik kriz ise korkutucudur. Seçimi kazansalar da yakın bir gelecekte ekonominin tetikleyeceği siyasi kriz onları iktidarı bırakmaya zorlayabilir. Borçlanarak, yakında patlayacak bir balona benzeyen inşaat işlerine sanayi gibi davranarak, yol yaparak bu kriz atlatılamaz.
Kısacası, nereden bakarsanız bakın, yolun sonu görünüyor.

***

Somut durum böyleyse “kazansak da iktidarı bırakmazlar” algısı yersizdir. Üstelik iktidara aday siyasetçiler böyle yaklaşımlarla politika yapılmayacağını bilmelidirler. Kendilerine oy verecek, gerektiğinde demokratik hakları koruyacak kitlelerde bu türden yanlış algıların yerleşmesine yol açmaktan kaçınmalıdırlar.
Sonuç olarak, yılgınlıklara, “vermeyeceklerse ben de kendimi boşuna yormayayım” türü konformist davranışlara prim verilmemelidir.

***

Bir gerçeği daha unutmamakta yarar var; iktidarı devralacak olanlar iflas etmiş bir ekonomiyle, ödenecek borçlardan ibaret bir tereke ile karşılaşacaklar. Bu nedenle halkçı, kamucu bir iyileşme modeli için şimdiden kolları sıvamalıdırlar. “Vermezleri” bırakıp “kazandıklarında neyi nasıl yapacaklarını” düşünseler daha iyi olacaktır. Halkın katılımını öne alan bir minimal programı merak edenler sosyalistlerde bulabilirler.

***

Seçimlerde iktidar perspektifine sahip olmadıkları halde ilgiyle, somut önerilerle ortaya çıkan sosyalistlerin söylediklerini küçümseyerek dinleyen kimi sosyal demokrat siyasetçiler muhtemel bir yenilgiden en çok halkın etkileneceğini unutuyorlar. Ortaya çıkacak siyasi, ideolojik değişim, niteliği tümüyle farklı, başka türden bir mücadeleyi zorunlu kılacaktır. 1919 öncesine döneriz.
Sosyalistlerin seçimlere yakın, aktif, militanca ilgisinin bir nedeni de budur.

***

İktidar partisi, sürekli güç yitiren küçük ortağı kendilerini bekleyen çok yönlü yenilginin telaşıyla olmadık işler yapabilirler. Bu nedenle de bir bütün olarak muhalefet kendisini olmayan meşruiyetin sınırları içine hapsetmekten, iktidarın çizdiği çerçeveyle sınırlandırmaktan hızla vazgeçmeli, anayasal haklarına sahip çıkmalıdır.
Eski meseldir: “Ölümden korkup da gününü sayan, ölür gider yâr koynuna giremez” denilmiştir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları