Akdeniz’in Kanatları

20 Temmuz 2014 Pazar

İsrail’in Gazze’ye havadan, denizden ve karadan saldırısı yapayalnız kalmış Gazzelileri, bir zamanlar tüm dünyanın desteğiyle haklılığını kanıtlamış Filistin’i toplu ve belki de siyasi bir ölümle karşı karşıya bırakıyor.
Bu durumun tek sorumlusu yok; sorumluları var.
İsrail’i en başa koyalım; çünkü vahşetin sahibi, tetikçisi, şimdilik kazananı ve bölgenin evvel eski şeytanı odur. Ama onu tek sorumlu ve zalim ilan etmek durumu kavramak için yeterli olmayacaktır. İsrail’in son saldırısının hangi koşullarda cüret bulduğunu da araştırmamız gerekiyor.

***

Görünen o ki; Batı dünyası olup bitenlerden çok da şikâyetçi değildir. Obama da, Merkel de İsrail’e “tamam kendini savun ama sivil ölümlerine dikkat et” diyerek zulme pasif ortaklıklarını ilan etmiş durumdalar. Almanya eski ve büyük günahın kefaretini ödemeye devam ediyor. ABD ise Oslo’da başına buyrukluğunu ilan eden söz dinlemez oğlunun yaramazlıklarını işe yarar hale getirmeye çabalıyor. Birleşmiş Milletler’in herhangi bir etkisi yoktur, olmayacaktır. Uluslararası kamuoyu ise İslamofobinin, ideolojik bir körlüğün kıskacındadır.
Peki şu adı sık sık geçen ve kendisinin ortaçağ karanlığında olduğunu bir türlü kabul etmeyen, kabul etmemek bir yana karanlığı koyulaştırmak için elinden geleni ardına koymayan İslam dünyası ne yapıyor? Bu dünyanın eli kalem tutanları yeni durumları eski âlimlerden türettikleri ve ama bir damla bir şey eklemedikleri tahlillerini yineleyerek açıklamakla, dahası meşru kılmakla meşguller. Söyledikleri, söyleyebilecekleri yeni bir şeyin olmadığı anlaşılıyor.
O dünyanın eli silahlı siyasetçileri ise yalnız söylemekle kalmıyor, aynı zamanda toplu cinayetlerin ve cinnetin sahibi olmaktan mutlu görünüyorlar.
Onlara sorarsanız, yeni bir dünyaya doğru gidiliyor; İslamın zaferi yakındır ve bu uğurda ölmek cennetin kapısının garantili anahtarıdır.

***

İsrail uzun zamandır aradığı ama bulamadığı fırsatı yakalamış görünüyor. Batı’nın desteği neredeyse eksiksizdir. Camp David mimarı Mısır’ın etkisi, ikna yeteneği çok sınırlı arabuluculuktan öteye geçmeyecektir. Türkiye, sorunları değil etkisini sıfırlayan dış politikasıyla çoktan devre dışı kalmıştır.
Irak’ta adım adım ilerleyen, Suriye’de Kürtlerle savaşan IŞİD terörü, bölgedeki Sünni-Şii ayrımına yeni ve acımasız eli kanlı Selefi öğesini eklemiş, durumu daha da elverişli hale getirmiştir. Derdinin İsrail ya da Filistin halkının özgürlüğü olmadığını, misyonunun Şiileri yeryüzünden silmek olduğunu açık açık söylüyor. En büyük hasmı, İsrail’in de en büyük hasmı olan İran’dır. Filistin ise Arafat’tan sonra güçlenen şeriatçı parçalanmayla, HAMAS macerasıyla güçsüzleşmiş durumdadır.

***

İşte bu koşullarda aradığı tüm öğeleri bir arada bulan İsrail yıllardır bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüş Gazze’ye saldırıyor; önüne çıkanı kadın - çocuk - asker - sivil ayırmadan katlediyor. İsrail aynı zamanda bölgenin tek nükleer güç sahibi devleti olmanın verdiği, ne diyelim, şımarıklıkla da hareket ediyor. Ve öyle anlaşılıyor ki, İsrail yönetimi siyasal olarak kendi içindeki “sol”u da peşine takacak bir ideolojik üstünlüğü yakalamış görünüyor. En büyük kötülüğü ise kendi halkına yapıyor. Yarattığı öfkenin Yahudi halkına yönelmesinin kapılarını ardına kadar açtı.

***

Ne kadar acı. Halkının tarih boyu çektiklerini unutan İsrail yönetimi onu yeniden ateşe atıyor. Bunun işaretlerini Türkiye’de de görüyoruz. Kışkırtıcılar artık iktidar olduklarını, elinden nutuk atmaktan başka bir şey gelmeyen iktidarın bir parçası olarak güvende olduklarını hissediyor, atılan nutuklardan cesaret alıyor ve “İsrail’i, onun cinayetlerini protesto ediyoruz” bahanesiyle anti semitizmi yaygınlaştırmaya hız veriyorlar. Yaptıkları gidip bir heykeli tahrip etmektir.
O eser ki, adı Akdeniz’dir; barışın, Akdeniz halklarının kardeşliğinin simgesidir. Onun kanadını kırıyorlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları