Hep Acılı Filistin...

20 Temmuz 2014 Pazar

İsrail hep olduğu gibi Gazze’yi bombalıyor, 8000 asker hava ve topçu ateşi eşliğinde, sıkışmış, küçük bir bölgede acımasızca ilerliyor. Ve gene en çok çocuklar ölüyor. Dünyanın her yerinden protesto sesleri yükseliyor ama İslam dünyası gene sessiz. Gene suskun! Bu Filistin’in kaderi gibi, o coğrafyada doğmak ve yaşamak zor. Bu coğrafyada kaderi değiştirmek zor. Yıllar önce bu kaderi özellikle çocuklar için değiştirmeye çalışan bir kadının yaptıklarını anlatan muhteşem bir film izlemiştim. Aklımda hep o film var.
Filmin adı “Arna’nın Çocukları”ydı. Arna çılgın, anarşist, mücadeleci, inatçı, neşeli, enerjisiyle gencinden yaşlısına herkesi ele geçiren, herkese umut veren bir kadın. Biraz, hayır biraz değil, epeyce bizim canımız Türkan Saylan’a benziyor. 1968’de üniversite öğrencisiymiş, yani ben yaşlarda. Yahudi ve Komünist Parti üyesi, Tel Aviv’de yaşıyor. Ama o kendini İsrail kuşatması altında yaşayan Filistinlilere adamış. Gönüllü çalışmak için gittiği Cenin mülteci kampında yaşayanlar önce onu yadırgamışlar, hatta İsrail casusu sanmışlar ama çok geçmeden onun gerçek bir dost olduğunu görmüşler, en çok da çocukların dostu.
Belgeseli Arna’nın oğlu Juliano Mer Khamis yaklaşık sekiz yıllık bir zaman diliminde çekmiş. Film mülteci kampının ortasındaki çocuk merkezinde tiyatro yapmaya çalışan, resim yapan, müzik yapan Filistinli yedi sekiz çocuğun gündelik yaşamlarını anlatarak başlıyor. Çocuk merkezini Arna, kendisine verilen alternatif Nobel Barış Ödülü’nden gelen 50.000 dolarla kurmuş. Derdi gücü, hayatları İsrail tanklarına taş atmakla geçen çocuklara birazcık mutluluk sunmak, onları yaşamın farklı yanlarıyla tanıştırmak...
Çocuklar o merkezde ölesiye mutlular. Evi birkaç gün önce İsrail topçu ateşiyle yıkılan 11 yaşındaki Yaser, eline ilk kez fırça aldığında yıkılan evinin resmini yapıyor; bir başkası, okulda çocukların ellerine sopayla vuran İngilizce hocasının taklidini öylesine güzel yapıyor ki, sahnelenecek oyunda başrolü kapıveriyor...
Sahneye muhteşem bir oyun koyuyorlar, mutlular, mutlular ve Arna onlar için anneden öte bir anne... Bu arada çocuklar büyüyor, Arna kanser, ama çocuklarının son isteğini yerine getiriyor. Oğluna yaslanarak hastaneden çıkıp Cenin’e gidiyor, çocuklarıyla vedalaşıyor.
Aradan altı koca yıl geçiyor ve bir sabah İsrail tankları Cenin kampını yerle bir ediyor. İnsanlar başka yerlere göçmek zorunda kalıyorlar ama Jenin’i terk etmeyenler de var. Bunlardan üçü artık kocaman delikanlılar olan Arna’nın çocukları. Onlar artık tiyatrocu, ressam değil. Onlar artık asker, onlar artık çatışmanın çocukları. Ve Cenin’de artık çocuk merkezi yok, bir enkaz yığını var. Arada bir iki dekor parçası göze çarpıyor.
Arna’nın oğlu altı yıl sonra Cenin’e yeniden geliyor ve dehşet içinde tiyatro grubunun en yetenekli çocuğunun silahlı çatışmada öldüğünü öğreniyor. Ardından eline fırçayı ilk aldığında yıkılan evinin resmini yapan Yaser’in canlı bomba olduğunu öğreniyor. Yaser kardeşiyle birlikte Tev Aviv’in kalabalık bir meydanında üstündeki bombayı patlatıyor. Beş kişi ölüyor. Arna’nın oğlu şaşırıyor, “Yaser nasıl böyle oldu” diye sorular soruyor. Arkadaşları anlatıyor, Yaser bir süre önce İsrail’in bombaladığı bir eve giriyor ve küçük bir kızın başı arkaya düşmüş öylece durduğunu görüyor, kızı kucaklayıp hastaneye doğru koşarken kız Yaser’in kollarında ölüyor. Yaser’in annesi, “O andan sonra artık benim oğlum gibi değildi” diyor, “hep o küçük kızdan söz eden bir robot gibiydi”...
Arna’nın oğlu hem çatışmaların filmini çekiyor, hem annesinin sevgili çocuklarının hayat hikâyelerini. Henüz ölmeyen biri var. Lider, bubi tuzaklarını en iyi kuran kişi, tiyatroda gösterdiği performans sayesinde oyunda kral olan, kraliçeye taç giydiren Ahmet...
Annesi onun için “O teslim olmaz” diyor, “o ölür”. Gerçekten de Arna’nın oğlunun Cenin’e gelmesinden bir ay sonra Ahmet bir İsrail kurşunuyla vuruluyor. Ve film, kamptaki yeni çocukların, yani bir süre sonra ya canlı bomba olacak ya da çatışmada öleceklerin toplu halde söyledikleri bir özgürlük şarkısıyla bitiyor.
Açıkça söylemem gerekirse ben bu filmi tam anlatamadım. O mutluluk ve ölüm anlarını anlatamadım. Özgürlük şarkıları söyleyen çocukların yanı başında dolaşan ölümün yüzünü anlatamadım. Acıyı ve umudu anlatamadım. En iyisi siz bu filmi internetten indirip izleyin.
Not: Arna’nın belgeselci oğlu Juliano Mer Khamis bir başka Filistin belgeseli çekerken öldürüldü. Bu arada İstanbul’daki Filistin protestoları sırasında, protestocular Akdeniz’i ve barışı en güzel anlatan heykellerden biri olan İlhan Koman’ın Akdeniz heykelini parçalamışlar. Heykel ya, onun için parçalanmış! Heykeli parçalayanlar bilmelidirler ki, Gazze’deki çocuklar bir kez daha öldüler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları