Hikmet Çetinkaya

Durgun bakışlı kızlar...

01 Mayıs 2018 Salı

Güneş Alaçatı üzerinden kayboldu...
Hava serindi, deniz lacivert bir atlasa benziyordu...
lşınlar gizli bir sevinçle uyuyor gibiydi. Bedenler aşkın içinde yeni buluşmalara hazırlanıyordu... Bir genç kadın denize yakın mağaralarda ıslık çalmak istiyor, Yorgo Seferis’e bir “merhaba” demek için sabırsızlanıyordu:
“Hey kökteki, yapraktaki karanlık ürperiş! Ortaya çık, kalabalık sessizlikte uyusun beden...
Biraz gülümse, gözlerinle konuş hiç zaman geçirmeden...”
Kendi kendine mırıldanıyordu...
Sanki, deniz kabuğunda kulağı uğulduyordu... Mutlu muydu yoksa mutsuz mu?
Kadın, erkeğin gözlerine baktı o anda...
Erkek, kısık kısık konuştu:
“Mutluyum, ya sen?”
Kadın:
“Ben de çok mutluyum, senin yanında olunca!” Erkek, elinden tuttu kadının...
Birlikte denize doğru yürüdüler...
Karşı kıyıda ışıklar yanmıştı, iskelede balıkçı motorları görünmüyordu...
Erkek, “Sana bir şiir okuyayım mı?” dedi, gülümseyerek. Kadın, “Uzun zamandır hiç şiir okumamıştın” yanıtını verdi.
Erkek kızdı:
“Daha dün gece okumuştum!”
Kadın:
“Aradan 24 saat geçti...”
Birlikte gülüştüler...
Eski ressamların gösterişsizce çizdikleri gülüş, unutulmuş bir yazı ve hafif ses gibi yankılandı...
Erkek ellerinden tuttu kadının...
Dedi ki:
“Kaldır başını eğik kollarından başlayarak, dileğin olsun gene söyle bana...”
Kadın iri siyah gözleriyle sadece bakıyordu... İşte erkek o bakışlara çıldırıyor, bedeni sevda ateşiyle yanıyordu...
Stepan Sçıpaçyov’un dizelerinde aşkın değerini bilip bilmedikleri sanırım ortaya çıkıyordu: “Değerini bilmek gerekir aşkın ve ona kattığı değeri, yılların. / Aşk ne iç geçirmektir bir bankta / ne de el ele dolaşmak mehtapta / Gün olur kar yağar, yağmur yağar / Birlikte yaşanacak koca bir ömür var / Güzel bir şarkıya benzer aşk / Ama kolay mıdır bir şarkı yaratmak.”

***

Güneş Alaçatı üzerinden kayboldu...
Sonsuz bakışlar, dalgalar yorgun ve argındı. Apollinaire’nin çığlığı, “güzelim, esmerim, aşkım benim” diyordu. Seine Irmağı çok uzaklardaydı ve buralarda Mirabeau Köprüsü yoktu...
Aşklar akarsular gibi akıp geçiyor muydu, şiirler yaşamın içinde hep böyle durgun muydu?
Kol kola yürürlerken düşündü bunları. Paris’te bir kahvede buluştukları günü anımsadı. Bir Bodrum kaçamağında onu aradı. Telefonda ikinci küçük kavgaya gülüp geçti...
Elini saçlarına koydu, burnundan öptü...
Dedi ki:
“Mutlu musun?”
Yanıtı hemen geldi:
“Senin yanında olunca!”
O anda durgun go¨kte ardıç kuşları uçuşmadılar...
Yapayalnızdılar ve türlü düşler içinde yürüyorlardı...
Bir şiirin içinde kendi sevdalarını aradılar günbatımında; kendi şarkılarını birlikte söylediler...
Paul Verlaine ile uzun süre avundular, çırılçıplak sevişmelerin tadına vardılar:
“İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar! / İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için! / O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar! / Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.
Ben geldim işte, çiylerle bezenmiş olarak; / Alnımda seheryelinin dondurduğu çiyler. / Yorgunluğumu alsam ayakucunda bırak! / Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.
Bırak unutayım başımı taze göğsünde! / Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin. / Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude, / Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.”

***

Güneş Alaçatı üzerinden kayboldu...
Bir gözyaşı rengi mi birikti bu saatlerde Paris’in üstüne?
Giuseppe Ungoratti’nin özlemi midir incecik bir kızın gülümsemesi?
Ben olup bitenleri denize bakan beyaz badanalı evin balkonundan izliyordum. Soluksuz öğle saatlerinde yaseminler topluyordum...
Kadın ve erkek yeşil çimenlerin üzerinde o lacivert atlasa benzeyen denize bakıyorlardı...
Onlar sevgiliydi ve Ege’nin bir ucunda Paris’i yaşıyordu...
Denize baktım, kaybolan güneşe...
Yıldızları saydım sabaha dek...
Aşklar akıp gidiyordu, yaşam durgun ve yavaştı...
Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım:
“Çalsana saat, insene ey gece / Günler geçiyor bense hep aynı yerde...”
Günler geçiyordu, haftalar yamandı ve geriye dönmüyordu kaybolan sevdalar!..
Kadehimdeki şarap bir alev gibi titriyordu...
Kat kat örgülü saçlı durgun bakışlı kızlar dans ediyorlardı...
Bense yorgundum ve uyumak istiyordum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları