Gençtik, güzeldik, dünyayı değiştirecektik...

03 Mayıs 2018 Perşembe

Mayıs 1968 - Mayıs 2018... İşte böyle... 50. yıldönümü... Bir zamanlar bize çoook çok uzakmış gibi görünen zaman dilimi, geçip gidiverdi... Ve bir zamanlar hemen elimizi uzatsak tutuverecekmişiz gibi gelen hedeflerimiz, sanki bizden gittikçe uzaklaştı ya da bir sis perdesinin ardına çekildi...
O zaman gençtik, güzeldik ve dünyayı değiştirecektik.
En çok, en çok “gerçekçi olup olanaksızı istedik”. Hem de nasıl istedik. İnandık. Delicesine inandık. Kadını da erkeği de, genci de yaşlısı da “delikanlıydık”.
Dünyayı fanatizmden, ırkçılıktan, köktendincilikten, milliyetçilikten, etnikçilikten, sömürüden, eşitsizlikten kurtaracaktık.
“Yasaklamak yasaktı”. Baskıya, totalitarizme son verecektik. Şiddete, silahlanmaya, militarizme ve savaşlara geçit vermeyecektik! Sınırları kaldıracaktık. Haklıydık ve dünya vatandaşı olacaktık. Gençtik, güzeldik, ilericiydik, aceleciydik!
 
Evrensel destan
Başka hiçbir şey söylemeden altını çizmek istediğim 2 nokta var:
1) Evrensel bir destana dönüşen “68 Mayıs” elbet o yıl olup bitmedi. Yüzlerce yıl öncesinde başladı. Ve yüzlerce yıl sonrasına devam edecek.
Paris ve Nantern lise ve üniversitelerindeki isyan, gücünü 1789 devriminden alıyorsa; İstanbul’da Dolmabahçe’de ABD
6. Filo’yu denize döken devrimci gençler de “Tam bağımsız, demokratik bir Türkiye” isterken güçlerini, Jön Türklerden, Kurtuluş Savaşımızdan, Kemalizmden alıyorlardı.
Ne acıdır ki 68’in simgesine dönüşen Deniz Gezmiş ile arkadaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilerek, Mahir Çayan öldürülerek tarihimize kara bir leke sürülürken; Fransa’daki simge “Kızıl Dany” (Daniel Cohn Bendit) AB Parlamentosu’nda da yerini alan bir siyasi lider oluyordu...
2) Politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir değişimi hedefleyen 68 olayları, Paris’ten Prag’a, İstanbul’dan Meksiko’ya, Londra’dan Washington’a dünyanın her yerini tutuşturan bir ateşti. Yaşamın her ama her alanına yayılmıştı. Evrenseldi. Simgeleri de evrenseldi.
Batı kapitalizmine karşı direnen işçi sınıfının sloganı “Patron sana muhtaç, sen ona değil” haykırışı, öğrencilerin dilinden düşmüyordu. “Özerk ve demokratik üniversite” isteği ise sendikaların derdi olmuştu.
Ayırımcılık yoktu. Ayırımcılık nedir bilmiyorduk. (Sevmediklerimize küfür etmiyor, “tezek”, yani bok demiyorduk.)
Che’nin öldürülüşüne hep birlikte isyan ediyor; Vietnam Savaşı’nı hep birlikte protesto ediyor; güler yüzlü sosyalizme tahammül edemeyen Sovyet tanklarının Prag’a girişini hep birlikte lanetliyorduk...
 
‘Savaşma  seviş’
Kararlıydık. Bütün dünya “hümanist” olacaktı. İnsana, insan onuruna saygılı... Bizim “Gezi” misali kendiliğinden gelişiyordu. Her düşünceye, her renge, iyiden, güzelden yana ve şiddeti dışlayan her eyleme açıktı. (Fransa’da bir kişi bile ölmedi aylar süren isyanlarda!)
Doğaçlama serbestti. Şiirseldi. Müzikle, sanatla, yaratıcılıkla besleniyordu. Biz gençtik, güzeldik, dünyayı değiştirecektik.
İngiltere’de Liverpool taşrasından gelen dört zibidi genç “Beatles” neredeyse İsa’dan bile daha popüler” olmuştu ve müzikte devrim yaratıyorlardı. John Lennon henüz “İmagine” şarkısını bestelememişti ama biz daha güzel bir dünya rüyasını görmüştük ve inanıyorduk. Amerika’da 20’lerinde genç bir şarkıcı Joan Baez, çıplak ayakları ve gitarıyla çoktan “Time” dergisine kapak olmuş, savaş aleyhine şarkılar söylüyordu.
Ankara ve İstanbul’da Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu “Bağımsızlık ve Mustafa Kemal Günü” düzenliyor; Yılmaz Güney “Seyit Han” filmini çekiyordu. Ardından “Umut” gelecekti...
60 Anayasası’nın getirdiği göreceli özgürlükle, yasaklı olan Nâzım Hikmet şiiri tek tük de olsa dergilerde yayımlanmaya başlanmıştı... Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı basıldığı an hepimizin başucu kitabı oldu. AST ve Dostlar Tiyatrosu seslerimizdi... Selda Bağcan, bugün de ülkemde geçerli olan “Mahpushanelere Güneş Doğmuyor”u söylüyor; “Moğollar” başkaldırıyor; Fikret Kızılok şarkıları dinliyorduk... İşte böyle...
Bu yıldönümü fırsat olsun... Hepimiz, bitmeyen, bitmeyecek olan “68 ruhunu” daha çok irdeleyelim istedim bu birkaç satırbaşıyla...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları