Labirentte Kaybolmadan

06 Mayıs 2018 Pazar

Sorunlardan kaçabilir miyiz? Engellerin kıyısından dolaşarak, yolumuza devam edebilir miyiz? Diyelim ki iri yarı, düşmanlığı her halinden belli, üstümüze yürüyen “insanoğluna”, babamızın Adem olduğuna inanıp “hepimiz kardeşiz yoldan çekil, seninle işim yok” diyebilir miyiz? Besbelli ki karşımıza çıkan engel, varlığını, varoluşunun yapısını korumak isteyendir. O yalnızca hükümet eden bir politikacı değil sistemin savunucusudur.

***

Şemalara sığınmadan, görüntülere aldanmadan, sezgilerimizi ihmal etmeden ilerlemeyi öngören karmaşık bir yöntemimiz var bizim. İlk öğrendiğimiz görüntüye aldanmamaksa, ikincisi sorunların pratik olarak çözülmesi gerektiğidir. Ne var ki muhtemelen sorunun kendisini “teorik bir sorun” olarak algılayacak, “çözmeden” ilerleyemeyeceğiz. Bu yaklaşıma tümüyle yanlış demek zordur. Çünkü engellerin genel, tarihsel, pek çok yerde ortak özellikleriyle cisimleşen sorunlar olarak ortaya çıktığını, onları aşmak için teoriler geliştirdiğimiz zamanları biliyoruz.

***

Amacımız nedir? Bizler insanlığın kurtuluşunu sosyalizmde görenleriz. Kısacası ülkemizde sömürünün olmadığı bir sistem kurmak, ilerlemek niyetindeyiz. Karşıdaki öncelikli engel ise, sistemin özgün bir savunucusudur. Uzunca bir süredir, kurullarıyla, kurallarıyla, bir fabrika gibi işleyen hapisaneleri, ağır borçla da olsa kesin denetimi altındaki finans kaynakları, yani bütçesi, üretim araçları sahipliğini yandaşlık esasında bir ölçüde tekrar düzenlemeyi başarmış rejimi, kimi zaman çılgınca cesaretiyle hatalar yapmaktan çekinmeyen egosu yüksek lideri ile kolay alt edilebilir bir engel gibi görünmüyor.

***

Üstelik baskı yöntemlerini de sıkılaştırabiliyor, bizim ataklarımızı önlemek için adliyeyi işe koşabiliyor, zaman zaman doğrudan hüküm kesebiliyor, savaşı cephede değil, bizim güçsüz olduğumuz yerde, zamanda, mekânda başlatabiliyorlar. Peki çaresiz miyiz? Kuşkusuz değiliz. Ama görüntüyle gerçeği ayırmayı başardıktan sonra pratik adımların bağımsız hareketine geniş bir alan açmak, sorunla baş etmenin, onu yenmenin olanaklarını her defasında yeniden teorik bir sınava tabi tutmadan ilerlemek gerekecektir.

***

Bu herkesin bildiği kısaca “teori pratik birliği” denilen yol haritasını neden anlatıyorum. Çoğunlukla teorinin, pratiğimizin karşısına çıkarıldığına tanık olduğum, kimi zaman da iyi çözümlenmemiş pratiğin bizi, fark edilmesi güç milimetrik sapmalarla hedefe giden yoldan uzaklaştırabildiğini gördüğüm için. Kısacası bir sır arıyorum şu teori ile pratiğin ilişkisinde. Bulduğum, pratiğe teorik bir sorun gibi davranmamak gerektiğidir. Kaşların yukarı kalktığını, öfkeli itirazların sabırsızlıka susmamı istediğini görür gibiyim. Ne diyorum ki ben.

***

Dediğim şudur. Bir zamanlar kapitalizmin gelişme düzeylerindeki farklılıklar ve kimi başka nedenlerle hesaba katmak zorunda kaldığımız, unutsak da hâlâ ruhumuzu kemiren aşamalar teorisini sonsuza kadar terk etmenin zamanıdır. Karşımıza çıkan engeller, kapitalizmin bugünkü küresel gelişme düzeyinde yolumuzu kesen, teorik-pratik bir bütünlük içinde değiller. Hedeften gözümüzü ayırmadan karşımıza ne türden engel çıkarsa çıksın, pratik olarak yenmeye bakmalıyız artık.
Unutmak olmaz, ne diyordu Orhan Veli, İnkılapçı Gençlik dergisinde: “Gemliğe doğru / denizi göreceksin / sakın şaşırma”

***

Peki, öyleyse, şimdi, hep birlikte, karşımızda duran, üstelik uzun çok uzun bir zamandır yolu tıkayan öncelikli engeli, olanakları dikkate alarak, değerlendirerek, ortaya çıkan, çıkması muhtemel olanları da öngörerek, nasıl yenebileceğimizi teorinin labirentlerinde kaybolmadan tartışalım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları