‘Laik Teyze’den Mehmet Altan’a

22 Temmuz 2014 Salı

Onu bunu bırakın… “Çok kandırıldık, çok aldatıldık, çok ihanete uğradık” diye kısa süre önce kendisi yazdı.
Yalancıları, ahlaksızları, katilleri, hırsızları alkışlayarak ezildik” itirafında bulunan kendisiydi, 17 Aralık’ın akabindeki günlerde; “Neler olamayacağını biliyoruz artık, nelerin olması gerektiğini de. Henüz iktidardakiler bunun farkına varmasalar da bir dönem bitti…” diye kamuoyunu avutmaya çalışan Mehmet Altan’ın ta kendisiydi.
Halbuki “biten dönem” filan yok…
RTE cumhurbaşkanlığına çıkıyor. Ve ülkede özetle “birinci turda mı/ikinci turda mı?” tartışması yapılıyor…
Buna karşın…
Gazeteleri açtığınızda hep hâlâ bu “çok kandırılmış, çok aldatılmış, çok ihanete uğramış”, ancak hep çok bilmiş ve çok konuşan “liboş”lara yer ayrıldığını görüyorsunuz.
Haliyle insanın kimyası bozuluyor.
Taraf’ta hafta sonu tam böyle bir Mehmet Altan söyleşisi vardı.
İzmirli laik teyze haklı mı çıktı” sorusuna ayrılan koca bir bölüm olmasa, gazeteyi katlayıp kenara kaldıracağım.
Ama “laik teyze” kontenjanından kendimi ister istemez muhatap hissettim...

Maske sayelerinde düşmüş!
AKP’nin iktidara yerleştiği yıllarda Kemalistlerle liberaller arasında büyük bir tartışma vardı. Kemalistler, AKP’nin gizli gündemi olduğunu, demokratların ya kandırıldığını ya da kötü niyetli olduğunu düşünüyorlardı. Laik teyze haklı mı çıktı?” şeklindeki bir soruyu Altan şu retorikle yanıtlıyor: “
Son dönemde kışlanın maskesi düşmüştü, şimdi de siyasal İslamın maskesi düşüyor. Eskiden namazında niyazında adam portresi vardı; saydam, dürüst… Şimdi AKP ile birlikte Müslüman kimliğinin bütün bu olumlu vasıfları ortadan kalktı. Hırsızlıklara, cinayetlere fetva verildiği bir dönemdeyiz. AKP’nin olumlu icraatlarına yönelik destek olmasaydı, siyasal İslamın ayakkabı kutularında nasıl boğulduğunu görme fırsatımız olmayacaktı… Siyasal İslam korkusuyla hep aynı askeri vesayetin içinde taşlaşıp kalmaktansa, o vesayeti temizleyip sonra Siyasal İslamla hesaplaşmak, Türkiye’yi demokrasiye bütün aksaklıkları aşarak taşımak evladır.
Gizli gündem” meselesine hiç girmediği gibi, her vesileyle zeytinyağı gibi üste çıkan demagoji üstadı tüm “yetmez ama evetçiler” gibi Altan da, bunca “aldatılmışlık” ve “kandırılmışlıktan” kendisine paye biçiyor ve “AKP’nin olumlu icraatlarına yönelik destek olmasaydı, siyasal İslamın ayakkabı kutularında nasıl boğulduğunu görme fırsatımız olmayacaktı!” diyor.
Özetle “AKP’nin içyüzü, (olumlu icraatlarına vaktiyle destek veren!) sayemizde görüldü!” demeye getiriyor…
Darbeci” ve “faşist” genellemeleriyle tu kaka edilen “Kemalistler”le, “laik teyzeler”; “kendilerinden menkul ‘gizli gündem’ suçlamalarında bulunurlarken, biz demokratlar AKP’nin olumlu icraatlarına destek verdik. Ama ne vakit ki ‘hırsızlıklar ve cinayetlerle’ bu desteği suistimal etmek suretiyle… yoldan çıktılar… sayemizde içyüzleri görülmüş oldu!” deniyor.
Pes! Pişkinliğe bakın!
Öyle ya da böyle; “yetmez ama evetçiler” hep haklı.
Gizli gündem su yüzüne çıksa da çıkmasa da... hep gene onlar haklı.

Teşekkür borçluyuz…
Gizli gündemin “kadayıfın altı pişmeden” henüz dışa vurulmadığı dönemde; “anti demokratik” niyet yargılamalarına gidilmediği için onlar haklı olacak…
Bugünkü gibi ay ve gün gibi “gündem” ortada olduğunda da, gene “yetmez ama evetçilerin” haklılığı ispatlanacak: Çünkü bu kozmik gerçeğe somut biçimde, vaktiyle onların verdiği destek sayesinde varmış olacağız…
Siyasal İslamın ayakkabı kutularında boğulmasını görme fırsatına” bu kahramanlar sayesinde erişeceğiz.
Kendilerine bu sebeple bizlerin ancak “teşekkür” borcu olabilir; “siyasal İslamın maskesini düşüren” tosuncuklar sayesinde şimdi seri şekilde “Siyasal İslam”la hesaplaşıp; “onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine”… “Türkiye’yi hızla demokrasiye taşıyacağız!
AKP’nin iktidara geldiği 2002 öncesinde Türkiye’de meğerse hiçbir zaman bir “Siyasal İslam” olmamış…
Müslüman kimliği” dendiğinde akla “yalnız namazında niyazında, saydam, dürüst adam portresi” gelirmiş…
AKP’nin geldiği “milli görüş” geleneği, “Refah Partisi” ve de türevleri; Mercümek davası filan duyulmamış…
RTE çıraklık günlerinde “Demokrasi amaç değil, araçtır!” lafını hiç etmemiş: “Referansımız İslamdır” dememiş.
Gül; “İslama aykırı kanun kalkacak” beyanında bulunmamış…
Tarih… bunca çarpıtılır mı… diyeceğim ama “çarpıtmak” hafif kalıyor.
Türkiye’nin siyasi tarihi karikatür ve bir siyasi tekerleme gibi anlatılıyor:
Bir dağda iki tarla varmış birinci tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuk, ikinci tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuğa demiş ki, sen ne zamandan beridir bu tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuksun? Öbür tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuk da demiş ki, sen ne zamandan beridir bu tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuksan ben de o zamandan beridir bu tarlaya ekilen bir sinik kekere mekereye dadanan bozala boz başlı kürkü yırtık pis porsuğum...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları