Türküler İhaneti Unutmaz!

22 Temmuz 2014 Salı

Yavuz Bingöl’ün Orhan Gencebay’ın arkasından abanarak Tayyip Erdoğan’ın elini sıkmaya çalıştığı fotoğrafa bakıyorum. Bana göre Yavuz Bingöl açısından talihsiz bir fotoğraf. Hiçbir bahane, hiçbir açıklama “Sarı Gelin”e yapılan bu ihaneti değiştiremez.
Bu fotoğraftan yola çıkarak, biraz sanatçı - iktidar ilişkilerini düşünmemizde yarar var. Sanatçı, doğal olarak her daim muhalif bir varlıktır. Çünkü sanatçı olmanın gereği budur, kuralı budur. Ve iktidarlar sanatçıları sevmezler. Hele de kendi düşüncelerine aykırı tavır alanları hiç sevmezler. Ve iktidarlar bu muhalif gücü ne yapıp edip kendi sularına çekmeye çalışırlar. Çekilen çekilir, geriye kalanlar ise iktidar için küçümsenemez bir tehlikedir.
Bu insanoğlunun yerleşik düzene geçtiği çağlardan beri sürüp giden bir gerçekliktir.
Eski uygarlıklarda, Hıristiyan dininin karanlık bir hayalet gibi hayata egemen olduğu zamanlarda, sanatçılar ve felsefeciler için hayat gayet zordu. Örneğin on üçüncü yüzyılda, İtalya sokaklarında dini efsaneleri yerle bir eden Giovanni Boccaccio’nun Decameron Masalları dolaşırdı. Bu masallarda, şeytan, Tanrı ve insan ilişkileri öylesine çıplak, öylesine dini kurallara aykırı anlatılırdı ki, elden ele dolaşan metinlerin görüldüğü her yerde yakılması ve okuyan kişilerin cezalandırılması buyrulmuştu. Yani yakılarak öldürülmesi.
Ünlü İspanyol ressamı Goya’nın inanılmaz bir trajedisi vardı. O din açısından uygunsuz yola sapmıştı, yani dini öğretileri sorgulayanların yakıldığı engizisyon mahkemeleri ve bunun insanlarda yarattığı korkunun fevkalade farkındaydı. Ama bir saray ressamı olarak hayatını kazanmak zorundaydı, öte yandan o gizli gizli engizisyon mahkemelerini, ülkeye çöken din karanlığını anlatan resimler de yapıyordu. Bugün o resimler, çağı en iyi anlatan resimler olarak selamlanır.
İktidarlar sanatçıları sevmez dedik. Bir örnek de Latin Amerika’dan verelim. Şili darbesi sırasında, askerlerin yaptığı ilk iş, ünlü muhalif şair Pablo Neruda’nın evini yağmalamak olmuştu. Bu arada stadyumda toplanan muhaliflere, parmakları kesilen Victor Jara, kan içindeki elleriyle devrimci şarkılar çalıyordu. Sonra onu öldürdüler. Şili’de ilk başkaldırı, Pablo Neruda’nun cenazesi sırasında oldu. Cenazeye katılan binlerce kişi, yasağa rağmen Pablo Neruda ve diğer ölülerin adlarını haykırarak ilk çığlığı attılar.
Yakın tarihte, İkinci Dünya Savaşı sırasında, pek çok yazar, orkestra yöneticisi, ressam toplama kamplarında öldürüldü. Ve onların direniş hikâyeleri, çok sonraları direniş edebiyatının ve sinemasının başyapıtlarını yarattı. İktidarlar sanatçıları sevmez!
Stalin zamanında binin üstünde yazar öldürüldü. Çin Devrimi sırasında onlarca yazar ve çizer devrime ihanetle suçlanıp çalışma kamplarına gönderildi ya da idam edilerek yok edildiler. Daha sonra itibarları iade edildi.
Dünyadan yurdumuza dönelim. Pir Sultan Abdal’ı anımsayalım, Sabahattin Ali düşsün aklımıza, Onat Kutlar oradan bir yerden bize bakıyor ve tabii Madımak... Diri diri yakılan Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Asım Bezirci ve diğerleri...
Öte yandan ülkemizde hapse girmeyen sanatçı hemen hemen yoktur. Orhan Kemal’leri, Balaban’ı, Nâzım Hikmet’i, Yılmaz Güney’i yeniden anımsayın. Bir yandan da Abidin Dino gelsin aklınıza ve Ahmet Kaya bir dağ başından bize seslensin.
Ve Fransa, Nobel’i kabul etmeyen Jean Paul Sartre, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında, savaşı protesto eden ve bu nedenle kara listeye alınan 105 sanatçı!
Yerim azaldı, demem şu ki, hiçbir mazeret Berkin’in annesini yuhalatan Erdoğan’ın elini sıkmayı haklı gösteremez. Yazıklar olsun! Türküler ihaneti unutmaz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları