Sahnede tanrılaşmak...

13 Mayıs 2018 Pazar

Milano’dayım... Ama her sabah Türkiye’deki gazetelere göz atmaktan da geri kalmıyorum. Ortalıkta “tezek, pislik, çöplük” gibi nezih ifadeler dolaşırken, Leyla Gencer’in izini sürmek, onun adına Milano’da yapılanları izlemek, paylaşmak, değerlerimize daha çok, daha çok sahip çıkmaya çalışmak, genel geçer kanıya inat, çok önemli geliyor bana...

(“Ah kimselerin vakti yok / durup ince şeyleri anlamaya”... Sevgili Gülten Akın’a kocaman bir öpücük yolluyorum La Scala’dan, sık sık onu düşünüyorum ve paylaşmayı sürdürüyorum...)

10 Mayıs akşamüstü: Leyla Gencer’in yaşadığı evin hemen yakınındaki Basilica di S.Maria della Passione’de anma töreni... Onu on yıl önce İstanbul Boğazı’nın sularından önce, buradan uğurlamıştık... Milano’nun kalburüstü insanları, La Scala operasının önde gelenleri, müzikologlar, Leyla Gencer dostları burada... Borusan Sanat Müdürü Ahmet Erenli; İKSV’den Ömür Bozkurt, iki kurumun temsilcileri burada... Dostları onu anlatıyor. Sonra...

Sonra... Orgdan yükselen müzik ve pırıl pırıl iki gencin sesleri kubbeyi dolduruyor... Onlar Leyla Gencer’in dünkü sevgili öğrencileri, bugünün ünlü sanatçıları: Simge Büyükedes ve Asude Karayavuz... Pergolesi’nin “Stabat Mater” düetlerini, “Ave Maria” (Caccini) ve Donizetti’nin “Maria Stuarda” operasının dua aryasıyla bitiriyor... O görkemli bazilikada büyülü anlar yaşıyoruz... Hiç kuşkum yok Leyla Gencer görse törenin kusursuzluğu ve o iki öğrencisiyle çok mutlu olurdu.

Orada konuştuğum herkese İstanbul’da da Diva’mızı andığımızı söylüyorum... İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Korosu’nun Aya İrini’de Verdi Requem’ini onun ansına seslendirdiğini anlatıyorum. (Aya İrini’nin ender konser salonlarımızdan olduğunu ve bunun için önce Bizanslılara, sonra camiye çevirmediği için Fatih Sultan Mehmet’e ne denli teşekkür ettiğimi açıklamıyorum elbet!)

11 Mayıs akşamüstü: La Scala Müzesi’nde Leyla Gencer Sergisi’nin açılışı var. Sizinle birkaç izlenim paylaşabilmek için açılışı beklemeden sergi hazırlanırken oradayım. Altın sarısı ve beyaz sütunlu, şıkır şıkır kristal avizeli bu görkemli salonda dev panolardan Leyla Gencer en dramatik edasıyla, en çok da kraliçe havasıyla bize bakıyor. Çoğu pano iki fotoğraf barındırıyor: Yakın plandan duyguları; uzak plandan edayı, tavrı yansıtan görüntüler... Sergiyi hazırlayanlar, tasarımcı, yönetmen Pier Lugi Pizzi ve Leyla Gencer’in İtalya’daki kitabını yazan Franca Cella.

Hem onlarla hem de müze müdürü ve yine Leyla Gencer’i yakından tanımış olan Donatella Brunazzi ile konuşurken hep şu sözcükler vurgulanıyor: Çok cömertti... Tutkuluydu... Çok akıllıydı... Yetenekliydi... Dehşetli araştırmacıydı... Müthiş bir mizah duygusu vardı... Kraliçe gibiydi... Kendine güveni sonsuzdu... Müziğe, operaya, dinleyicisine ve seyircisine adanmıştı.

Sergiyi dolaşırken benim aklımdaki ise hep ondan duyduğum şu cümlelerdi:

“Dinleyici senden tanrıları sahneye indirmeni ister. Eğer onlara istediklerini verirsen artık bu bir dindir, ayindir...”

Dayanamayıp sormuştum: Ve siz de o dinin, o ayinin yöneticisi...

Bu tanımlamayı beğenmemişti:“Hayır, o dinin yaratıcısı...” Sonra bir an durup hiç kuşku duymadan eklemişti: “Sahnede tanrılaşıyordum.”

Leyla Gencer yeryüzünün tüm dinlerine saygılıydı. Ama o, hiçbir dinin kurallarına uymadı. Kendine göre bir din edindi. Dini, imanı müzikti, operaydı. Tapınağı da sahne...

Sevgili okurlar, birazdan bu yazıyı bitirip, akşam onun anısına verilecek Aida temsiline yetişmeliyim...

Günlerdir Leyla Gencer belgeseli için onunla yeniden içli dışlı yaşamak çok güzeldi. Dönüş yoluna geçerken anımsatmadan edemedim: Müzik meraklıları herhalde farkındasınız, La Scala çok yakında (27 Mayıs’ta) ayağımıza geliyor: İstanbul Müzik Festivali’nde müthiş bir maestro Daniel Harding yönetiminde ve Daniil Trifonov’un solistliğiyle La Scala Filarmoni Orkestrası’nı dinleyeceğiz...

Leyla Gencer iki yuvam var derdi: Türkiye’de İKSV, İtalya’da La Scala... İkisini buluşturmak harika bir düşünce...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları