‘Filistinli Sevgili’

17 Mayıs 2018 Perşembe

Günlerdir acıya şiirle direniyorum. Arap şiirinin en özgün, en yetkin seslerinden, Filistin direniş şairi Mahmut Derviş’le (1942-2008) konuşuyorum, onun şiirlerini okuyorum. Yollarımız birkaç kez kesişmişti.
Ona “Ben söylemek isteyip de söylemeye korktuğum, çekindiğim şeyleri, sizin dizelerinize sığınarak söylemeye çalıştım” dediğimde, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, şöyle karşılık vermişti: “Ne mutlu bana! Şiir dediğiniz, zaten yazanın elinden çıktı mı, herkesin olur. Gerçekten şiirse, ne kadar çok kullanılırsa o kadar güçlenir.”
Bugün, barbarlara inat, İsrail devlet şiddetine, vahşete inat, bu köşeyi Mahmut Derviş’in “Filistinli Sevgili” şiirine bırakıyorum. (Türkçesi: A.Kadir- Süleyman Salom. lütfen yavaş yavaş her sözcüğü içinizde büyüterek okuyun.)

***

“Gözlerin bir diken / yüreğe saplanmış,/ çıldırasıya sevilen,/
işkencesine dayanılamayan./ Gözlerin bir diken,/ rüzgârdan koruduğum,/ ötesinde acıların, gecelerin,/ derinlere sapladığım./ Kandiller yanar ışığınla,/ geceler dönüşür sabaha./ Bense unuturum birden,/ - göz rastlar rastlamaz göze-,/ yaşadığımız bir vakitler/ kapının ardında yanyana.

***

Şakırdın sanki konuşurken./ İsterdim konuşmak ben de./ Dudaklarda hayır mı kalmıştı ki,/ O bahar gibi dudaklarda!/
Sözlerin güvercin gibi/ yuvamdan/ uçtu gitti./ Kapımız, sonbahar kadar sarı/ basamakları ardından/ fırladı gitti /canının çektiği yere./ Aynalar oldu paramparça,/ yığıldı içimize acı üstüne acı./ Topladık sesin küllerini / getirdik bir araya./ Böylece söyler olduk/ acılı türküsünü yurdumuzun./ Hep birlikte sazın bağrına/ ektik bu türküyü,/ evlerin damlarına taş fırlatır gibi/ fırlattık attık bu türküyü, /alın, dedik,
sancıdan kıvranan kalplere./ Oysa her şeyi unuttum ben şimdi./ Ya sen, ya sen, sevgili,/ sesini kimselerin bilmediği! / Belki de gidişindir senin/ ya da susmandır sazı paslandıran.

***

Dün seni limanda gördüm,/ yapayalnız, yolluksuz yolcu./ Bir yetim gibi sana doğru koşuyordum,/ arıyordum sanki yaşlı anamı.
Nasıl, nasıl, yemyeşil bir portakal ağacı/ kapanır bir hücreye ya da bir limana,/
nasıl saklanır gurbet elde/ ve yemyeşil kalır?/ Yazıyorum not defterime:/ Limanda durakaldım.../ En dondurucu kış kadar soğuk gözler gibiydi dünya,/ doluydu portakal kabuklarıyla ellerimiz./ Ve hep çöl, ve hep çöl, ve hep çöldü ardım.

***

Seni yalçın dağlarda gördüm,/ kuzularınla, kovalanan çoban kızı.
sen benim bahçemdin, yıkıntılar ortasında. /Bendim o yabancı, bendim kapını vuran./ Ey gönül! ey gönül!/ Kapı kalbimin üzerinde yükseliyordu,/ pencere, taşlar ve çimento kalbimin üzerinde.

***

Seni su testilerinde gördüm,/ buğday başaklarında,/ yıkık dökük, parça parça, unufak./ Hizmet ederken gördüm gece kulüplerinde,/ sancıların şimşeklerinde gördüm ve yaralarda./ Bağrımdan koparılmış ciğer parçası sensin./ Dudaklarıma ses olacak yel sen./ Ateş ve akarsu sensin./ Gördüm seni bir mağaranın ağzında/ yetimlerinin çamaşırlarını iplere asarken.

***

Gördüm sokaklarda seni ve ateş ocaklarında,/ kaynayan kanında güneşin./ Ve ahırlarda... /Ve bütün tuzlarında denizin./ Ve kumlarda.../ Toprak gibi güzel,/ yasemin gibi,/ ve çocuklar gibi.

***

Ve ant içerim ki, bir mendil işleyeceğim yarına kadar,/ gözlerine sunduğum şiirlerle süslü/ ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:/ ‘bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!’

***

Gözleriyle Filistin,/ kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,/ adıyla sanıyla Filistin./ Düşlerin Filistin’i ve acıların,/ ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin’i,/ sözcüklerin ve sessizliğin Filistin’i / ve çığlıkların./ Ölümün ve doğumun Filistin’i,/ taşıdım seni eski defterlerimde / şiirlerimin ateşi gibi./ Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde./ Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,/ inlettim senin adına koyakları:

Sakının hey/ kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!/ Benim gençliğin yüreği!/ Benim beyaz kanatlı atlı!/ Benim yıkan putları!/ Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken/ tüm sınırlarına Suriye’nin!/ Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:/ ‘ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!’ Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,/ yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!/ Ben barbarların atlarını iyi bilirim./ Bir ben dururum onların karşısında,/ bir ben,/ gençliğin yüreğiyim her daim,/ yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları