Bizim Filistin

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Her yıl, her mevsim biraz daha küçülen bir vatandır Filistin. Haritalar öyle söylüyor; ölümler öyle söylüyor; büyük bir zulümden, zulümlerden, kırımlardan geçerek kendilerine vaat edildiğine inandıkları kadim topraklara, Filistinli Araplarla birlikte yaşamaya gelen Yahudi halkının eli kanlı liderleri de öyle söylüyor.
Demek ki bu herkesin bildiği gerçektir.
Peki bu gerçeği bilen bunca insan, bunca devlet, bunca siyaset adamı neden susuyor; susmadığı zaman neden demagojiye sarılıyor? Neden yüzümüze baka baka yalan söylüyor? Tamam, artık bunu sorgulamıyoruz. Onlardan böyle şeyler beklemek abes ve biz bıktık.

***

Biz Filistin’i kurtarma, Filistin’de Yahudi halkıyla birlikte yaşama mücadelesi veren Yaser Arafat’ı, George Habbaş’ı onların mücadelesini iyi biliyoruz. Kendi ülkelerindeki mücadelenin kardeşidir diye yola düşen, oralarda savaşan arkadaşlarımız var bizim. Dün Can Dündar ne güzel anlattı onları. “Filistin’i yalnız bırakamayız” dedikleri için oralara gittiler. Orada savaştılar; geri dönüp kendi ülkelerinin macerasına hayatlarını adayanlar da, oralarda vurulup ölenler de bizim kuşağın kahramanlarıdır. Onları tanıyoruz. Onları tanıdığımız için Filistin’i de tanıyoruz. Tanıyorduk...
Artık tanıyamıyoruz.

***

Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bilirdik, artık bilemiyoruz. Artık Devlet Başkanı olduğu söylenen Mahmud Abbas’ı tanıyamıyoruz çünkü. Gazze’de İsrail’in kanlı harekâtında çocuklar, kadınlar, siviller öldürülürken iftar yemeğinde gülücükler saçan, ziyaret ettiği, destek umduğu ülkenin iç politikasına kabaca karışan Abbas’ı, susmayı bilmeyen Abbas’ı nasıl tanıyalım, Arap dünyasının vurdumduymazlığını nasıl unutalım, Arafat’ı nasıl anmayalım ki.
Demek ki Filistin’in bu duruma düşmesinde yalnızca İsrail değil, Arafat’ın uzun savaşı sonucu kazanılan “devlet statüsünü”, bu değerli mirası har vurup harman savuranlar da sorumludur. Arafat’ın yerini sıradan politikacılar, kendi “baharlarının” derdine düşmüş “devletler” ve fanatik örgütler almıştır.

***

Ama bir gerçek daha var.
Batı’da utanma arlanma kalmamıştır artık. Gözlerini kaçırmadan “İsrail’in kendini savunduğundan” söz edebiliyorlar. Filistinlilerin dört yanı kapalı Gazze’ye nasıl hapsedildiğini unutan “büyük liderlerin” şimdi söyledikleri şudur: “Londra’ya bomba atsalardı Londra kendini savunmayacak mıydı?” Independent’te Robert Fisk, parantezlerdeki kısaltma amaçlı katkılar benim olsun, “İsrail kendini savunmasın mı?” diyenlere şöyle sordu; “peki biz Britanyalılar Hasting çevresinde birkaç mil karelik bir mülteci kampına (Gazze gibi) daha önce Birleşik Krallık topraklarında (yani Filistin gibi) yaşayan 1 milyondan fazla insanı hapsetmiş miydik?”

***

Batı Gazze’de olup biteni anlamak istemiyor. “İsrail kendini savunuyor” yalanı Batı’nın hâlâ vicdan sahibi insanlarını ikna edemiyor. Onlar cinayeti gördüler. Sokakları dolduran yüz binlere, aklını mantığını yitirmemiş aydınlara bakın göreceksiniz. Daha olmadı İsrail’in yürekli aydınlarına, cinayetlere ortak olmayan Yahudilere bakın.
İsrail hedefinden vazgeçmiyor. Tüm gücünü Filistin’i yok etmeye adamıştır. Buldukları yol da bölmek ve şiddetti. Ne yazık ki bu bölünmenin ve şiddetin ideolojik temeli Batı’nın yoğun desteği, çıkarcı taktikleriyle oluşturuldu. 2008’de olduğu gibi sırada kurbanlar vardı; şimdi ölenler de işte yine onlardır.
Sürekli konuşuyor ve yazıyoruz. İşe yarar mı kimse bilmiyor. Belki de utancımıza peçe olsun diye yapıyoruz bunu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları