19 Mayıs’ı ‘İdrak’ Ettik mi?

20 Mayıs 2018 Pazar

Eski zamanlarda bayramlar, kurtuluş günleri “idrak edilirdi.Törenlerde örneğin ilçenin önde gelenlerinden birisi, kaymakamı diyelim, “.... yılını idrak ettiğimiz” diye başlardı gece özene bezene hazırladığı nutkuna. Peki ne demek idrak etmek? İki anlamı var: Bilineni “ulaşmak, erişmektir.” “99. yılını idrak ettiğimiz 19 Mayıs Gençlik ve...” Ulaştığımız kesin. Peki idrak edebildik mi? Unutulmuş ya da göz ardı edilmiş gerçek anlamı pek aklımıza gelmedi.
Bilincine varmak, anlamak, kavramaktır idrak etmek.

***

Elimde 19 Mayıs’ı kavramayı sağlayacak, en azından yol gösterecek bir eser var. Hukuk Fakültesi’nde Hüseyin Nail Kubalı kürsüsünde derslerini kaçırmadığım, şimdi mavi siyah bulutların arasından ülkesine baktığını hayal ettiğim Sevgili Bülent Tanör’ün Kurtuluş Kuruluş adlı eseridir. Bendeki nüsha ayrıca değerlidir; eşi Sevgili Öget Tanör’e aittir. Üzerinde adı yazılı, düzeltmeler yapılmış kitap elime nasıl geçti bilemiyorum; dilerse kendisine ulaştırırım.
Oradan, o kitaptan yola çıkacağım.

***

Türkiye’nin yaşadığı büyük dönüşümün, anlaşılabilmesi için 1919’dan biraz daha öncelere uzanan bir bakış açısının gerekli olduğunu söyler Tanör Hoca. Eserinde 1918’de başlayan dönüşümün, “eski düzenle birlikte ama onunla hesaplaşarak yola çıktığını” anlatır. Büyük dönüşümün bir anlamda “bekleme odası” sayabilecek İkinci Meşrutiyet’le birlikte ele alınması, köklerin burada aranması gerektiğini de ekler.
Ne yazık ki Kurtuluşu izleyen Kuruluş döneminin devrimci atılımları, hiç ara vermeyen hesaplaşma nedeniyle yıpranma, sönme dönemi sayılabilecek 40’ların sonlarında duraklamış, gerilemeye başlamıştır.

***

Gerilemeye başlamıştır, derken, devrimin kendini sürekli yenileyemediği, ilerleyemediği koşullarda tükenmesinin bir yasa olduğunu söylemek istiyorum. Sosyo-politik hayat boşluk tanımaz. Kurtuluş ve Kuruluş yıllarında daha başta sözü edilen “hesaplaşmanın” tutucu kanadı bir virüs olarak yaşamını sürdürmüş, uygun koşulları kozasında büyüyerek, sabırla beklemiştir. Bu tüm devrimleri, dönüşümleri ilgilendiren yasanın karakteridir. Devrimin yasası, sürekli mücadeleyi zorunlu kılan, determinizme, dolayısıyla konformizme kapı aralamayan, devrimcileri sürekli harekete çağıran bir yasadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu yasa “durmayalım düşeriz” sloganı ile ifade edilirdi.

***

Öyle de olmuştur. 1940’lardan sonra ilerlemeci atılımlar sona ermiştir. Devlet, statükoyu temsil eden, koruyan güç olarak sosyal, siyasal, kültürel ilerlemeye kapılarını kapatmıştır. Her türlü ilerleme yanlısı gücü tasfiye ederek -süreklilik gösteren aydın tutuklamalarını, özellikle 71 ve 80 tasfiyelerini saymak gerekir-ortaya çıkan boşluğun otoriteyle barışık, gerici güçlerce doldurulmasına, devletin genel geçer teorisine uygun olarak destek olmuştur. Bürokraside, devlet içinde Kurtuluş, Kuruluş ruhunu sürdürmek isteyenlerin hemen hemen kesin tasfiyesi ise 2000’li yıllarda tamamlanmıştır.

***

Şimdi amaç, Kurtuluş ve Kuruluş’u fikri düzeyde aşarak, tutuculuğa karşı mücadelenin nihai hedefle bağlanması olmalıdır. Bunun için, karşılaşılan engellerle, artık gelişmişlik düzeyinin tartışma dışı bırakılması gereken kapitalizmin yenilgiye uğratılması hedefine odaklanarak mücadele edilmelidir.
Türkiye, otoriterleşen devlet yapısı dahil politik açılardan gericileşti; sosyal alanda, eğitim ve kültürde saldırı sürüyor; yapısal bunalımlarla tanımlanan ekonomik sistem bakımından ise devrimci bir dirilişe yataklık edecek kadar ileri düzeydedir.
Geldiğimiz nokta budur. Bu bilinçle gelişmelere bakmadıkça 19 Mayıs’ı idrak ettiğimiz söylenemez.

Yazarınız izin istiyor. Kısa bir süre sonra buluşmak dileğiyle, hoşça kalın. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları