Nasıl geldiğine, nasıl gideceğine bakacaksın

29 Mayıs 2018 Salı

Nikâhlar kıyılırken “iyi günde, kötü günde..” dileğinin değişmezliği boşuna değil. Siyasi iktidarlar, liderliklerin, ülkelerin, birlik ittifaklarının, tarihe kazılan dönemeç süreçlerinin, vitrinde parlak kuruluş, atağa geçişleriyle değil, gerçeklik tarihine nasıl yazıldıklarının gidişlerine bakılarak okunması, henüz noktalanamayanlar için de gerçekçi öngörülebilmesi önemli. Gerçekle sanalın, haklı ile haksızlığın, toplumları güdüleme gücünün, çok kirli çarkların emrinde olduğu bir süreçte, alabildiğine tersyüz edilebildiği bir düzen içinde, tarihe kazılmış gerçekler üzerinden bile uzlaşma sağlanmaması yeğleniyor.
Hızlı seçim turları içinde, yakın tarihten de olsa, sonuçları ile çok fazla tartışılamayacak 27 Mayıs üzerinden geliştirilen hafta sonu söylemlerine, eylemlerine bir göz atmak yeterince uyarıcı... Saray korosu Demokrat Parti, Menderes liderliğinin çok partili demokrasiye geçiş simgesiyle, sivil diktatoryal iktidar yönetimine geçiş icraatları gerçeğinin görülmesine katlanamıyorlar. Laik Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı dış politika ilkelerinden, öznel koşullar ne olursa olsun sapmaları, Amerika’ya biat edilmiş olarak Kore’ye asker gönderilmesi gerçeğinin eleştirilerini yok saymakla yetinmiyorlar. Elbette 27Mayıs’ın hukuk, insan hakları, demokrasi suçu Yassıada yargılamaları gerçeğinden yola çıkarak 27 Mayıs Anayasası, arkasından gelen basın, düşünce özgürlükleri, sol, sosyal devlet, sendikal haklar.. her türden demokratik örgütlenmeler yasalarının Türkiye için devrim niteliğinde açılımlarının asıl reddi, karalanması seferberliğinden vazgeçemiyorlar.

***

Türkiye’nin kurtuluş, kuruluş savaşları destanları, Atatürk devrimleri. laik Cumhuriyet kazanımlarının üzerine, bu sayede eklemlenmiş çağdaş demokrasiye geçişin patlaması sürecini tarihimizden silebileceklerini düşlüyorlar. 1961-80 süreçlerinde 12 Mart freni de içinde, yaşanmış pek çok olumsuz gelişmeye karşın, Türkiye’nin dünya demokrasi örneklerinde bir benzeri yaşanmamış, toplumsal birikimin patlaması niteliğindeki örgütlülüklerle aldığı gelişmeleri yoka yazabilmek için çırpınıyorlar. Dünya gelişmiş ülkelerinin verileri ile Türkiye söz konusu yıllar içinde, rejimi demokrasi sayılan ülkeler içinde en hızlı örgütlenme oranlarını, sendikal, meslek örgütleri alanlarında yakalamakla yetinmemiş. Meslek örgütleri, küçük esnaf da içinde, tarım, tarıma dayalı sanayiler, üretici köylüler, kayıt dışı çalışanlar.. tekmili birden, gelir dağılımı adaleti, paylaşım dengeleriyle birlikte, zenginleşmeyi, sosyal devlet gelişimini, hem de ücretler grafiğinin yukarıya doğru yükselişini ortaya koyuyor. Türkiye sendikalaşma, örgütlenme, paylaşım dengeleri oranlarıyla gelişmiş demokrasilerin hızını yakalıyor. Tam da bu nedenle olsa gerek tek kutuplu dünya düzeni içinde, emperyalist-kapitalist düzenin sosyal devletten sapma projeleriyle uyumlu gelişmekte olan ülkeler içinde tutma, geriye çekme adına Türkiye için küresel yaptırımların üzerine askeri darbeler desteği olmazsa olmaz sayılıyor. 12 Mart yetmeyince, gündeme 12 Eylül sokuluyor...

***

24 Haziran seçimleriyle hedeflenmiş, Saray, tek adam rejimi adına, Türkçesi rejimi demokrasi sayılan, başkanlık rejimleri içinde de bir benzeri görülmeyen partili sivil diktatoryal model uğruna oy toplama kampanyalarında, yüzde doksan beşi ile ele geçirilmiş güdümlü medyası, teksesli cephe, adı Cumhur İttifakı kampanyalarında, 27 Mayıs’ın, askeri darbe yüzü bir yanda, Türkiye’nin çağdaş demokrasi, sosyal devlet, özgürlükler anayasasının getirdikleri öte yanda, gerçekçi sonuçlarının dillendirilmesine katlanılamıyor. Daha doğrusu düzeysiz saldırganlık kampanyaları içinde...
Yürürlükte olan hak-hukuk-adalet-demokratik düzen içinde, bu ülkede kazanılmış, yaşatılmış hakların gasp edilmesinde, hak-hukuk katliamları sayesinde Türkiye’nin rejimi demokrasi sayılan ülkeler içinde, basın, düşünce, örgütlenme, siyasal özgürlükler, meslek örgütlenme haklarının kullanılması, en sıradan demokratik protesto haklarının aranması alanlarında hangi gelişmelere, yaşanmışlıklara, cezaevlerine tıkılmış tek tek bireyler ve toplumsal örgütlülükler dökümlerine bakarsanız bakın, dünyadaki en kötü tablolarda, en gerilerde olmanın utancının saklanabileceği sanılıyor.
Öfkenin, saldırganlığın doz tırmanışı, gidişin kaçınılmazlığının da göstergesi olmalı.. “Biz yaparız, siz hayal bile edemezsiniz..” söylemiyle, 16 yılda 150 küsur milyarlık dolarlık dış borçlanmanın, 687 milyon lira iç borçlanma yükü kendi seçmeni de içinde bu ülkenin vatandaşlarının sırtına yüklenmiş...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları