Feyzi Açıkalın

Seçime iki hafta kala…

10 Haziran 2018 Pazar

Twitter alemi diliyle, Fizik Dâhisi Hipertansiyon Muharrem İnce, şimdiye değin görülmediği ölçüde, söylemleri ve duruşuyla insanları gözyaşına boğmakta.

İnce, vatandaşını duygulandırırken hamaset yapmıyor. O yalnızca insanlara, önceden tanış oldukları dünya halini vaat ediyor. Uzunca bir süredir unutturulan insani yaşamı hatırlatıyor.

Çizdiği benzersiz portre ve ülke halkının hasret kaldığı siyasi zeka gösterisiyle kentsoyluyu, içtenliğiyle de kırsaldaki insanı heyecanlandırıyor, umut saçıyor.

Yeminli CHP düşmanlarının, en azından kafasını karıştırıyor. İlginçtir, sosyal medyada etkin olan sosyalist tayfa bile, İnce hakkındaki eleştiri haklarını saklı tutuyor.

İnce’nin motive ettiği insanlar hemen karşıt sorularla endişelerini sıralıyor: Bu hava, eski Cumhuriyet mitinglerindeki gibi, etkilediği kesim ile sınırlı mı kalır? Mesajlar gereken yerlere ulaşabiliyor mu?

Yanıtlayalım… Kentlerde sorun yok. Kırsalda, özellikle tarikatların teslim aldığı kesimde ise tık yok. Ama mazot, gübre ve tarım ilacındaki dev fiyat artışlarının, İnce’nin de vurgulaması ile kafalara kakılması, çiftçinin en azından midesini bulandırıyor.

Kırsaldan ya da işsizliğin hüküm sürdüğü şehrinden, özellikle turizm ağırlıklı fırsatlar beldelerine göçen lümpen ise İnce’den çok etkilenmiyor. Olsa olsa Meral Akşener’in İyi Partisine yönelmeyi düşünüyorlar.

Akşener demişken; bence oy oranı en bilinmez aday olmayı sürdürüyor. Çünkü İyi Parti’ye “akması” beklenen kitlenin cıva gibi ağır metal olup, merkez siyasette bir güç teşkil etmesi isteniyor. Oysa o sözü edilen kitle, hala özgül ağırlığı düşük uçucu bir sıvı gibi dolduracağı kabı kolluyor!

Temel Karamollaoğlu’na, içinde yer aldığı ittifakın yüzü suyu hürmetine pek dokunulmuyor, geçmişi şöyle bir “geçiştiriliyor!”. Erbakan okulunun eğitimli dincilerinin son nesli olarak, kendilerinden kopan AKP tayfası ile farkını ortaya koyduğu konuşmalar, kendisini tanımayanları hayrete düşürüyor.

HDP’yi baraj üstü tutma yazısız mutabakatı(!) tutmuş gibi görünüyor. Selahattin Demirtaş’ın ise, sosyal medyadaki bir soruyu yanıtlarken sarf ettiği, “Cumhuriyetin ilerici değerlerinin ileri bir demokrasiyle taçlanması” sözü de bir politik akıl olarak ayrıca not edilmeli.

Yüzde ellilik bir dilimin, “Ne olursa olsun iktidarın bırakılmayacağı” endişesini haklı çıkaran göstergeler ise korkutucu. Polisin güç kullanımı, büyük şehirlerde genç liselileri döverek tutuklamak olarak belirirken, bir turizm kentinde; çocuk ve eşinin yanında meydan dayağı atılıp içeri alınan, araç plakası kötü(!)insanlara rastlanıyor.

Siyasi iktidar ise muhaliflerin bile farkına varmadığı bir zamandan beri korku içinde. İlk kez, yorgun bir liderliğin, tükenmiş söylemleriyle seçimin kazanılamayacağının farkındalar. İşte bu tür, yaklaşan sonu geciktirme adına alınabilecek önlemlerin(!) niteliği halkı geriyor.

Psikiyatristler, kişinin yalan söyleme nedenlerini sıralayıp, unutkanlıkla gelen konfabulasyon durumunun, yalanın bir başka aşaması olduğundan bahsediyorlar. Bunama gibi durumlarda, zihnin o boşalan yere uydurma bir anı doldurduğunu, dolayısıyla kişinin yalan söylemediğini, zihninin kendisine yalan söylediğini belirtiyorlar. Kandırılmaya ve kötü kullanılmaya müsait hale gelen bu kişi için bir vasi atanmasının elzem olduğunu da hatırlatıyorlar.

Giderayak, başta büyük abi ile olmak üzere Batı ile yapılan anlaşmalarda, hangi diyetlerin verildiği bilinmezliğini koruyor. Kandil’den gelmesi muhtemel şehit haberleri üstüne tekrar kurgulanabilecek politika ve ilk turda kaybedilme olasılığında ortaya çıkabilecek apolet kartı olasılığı, insanı ürkütüyor.

Belki, bütün adayların çabalarını boşuna çıkaracak bambaşka yerlerde seçim sonuçları kurgulanıyor. Ve de büyük olasılıkla, bu seçimlerden sonra da tarihin en önemli seçimlerine(!) tanık olacağız. Ama bir şey var ki, 24 Haziran’dan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü takke düştü, kel göründü…

 

 

 

 

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları