Nitelikli Güvenli Gıda

14 Kasım 2009 Cumartesi

Gündemden düşmeyen bir diğer konu ise küresel bir salgın haline gelen ülkemizde de öldürücü boyutlara ulaşan domuz gribi. Bu salgın ile GDO tartışmalarının aynı zamanlarda ortaya çıkması tükettiğimiz gıdalarla sağlığımızın ne kadar iç içe bir bütün olduğunu göstermektedir. Kuş gribi, domuz gribi gibi salgın enfeksiyon hastalıkları özellikle son birkaç yıldır dünyayı etkisi altına aldı. Her ne kadar isimleri değişse de bu salgın hastalıklar genellikle hatalı ve sağlıksız beslenme sonucu bağışıklık sistemi zayıf kişilerde öldürücü etki yapıyor.

GDO’lu ürünlerin ekiminin yüzde 99’u ABD, Kanada, Çin, Arjantin, Hindistan ve Brezilya’da yapılmaktadır. Çoğunluğu bu ülkelerde olmak üzere dünyada her yıl ölen 58 milyon insanın yüzde 60’ı yetersiz, dengesiz, endüstriyel, hazır gıdalarla, GDO’lu ürünlerle beslenme sonucunda kronik hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde ise bu oranın yüzde 77’ye çıkması bekleniyor.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, endüstriyel ve hazır beslenmenin ABC’si olan patentlenmiş GDO’lu tohumlar bir sonraki yıla ayrılamayarak çiftçiyi GDO teknolojisine sahip şirketlere mahkûm ediyor. GDO’lu tohumla üretilen ürünlerin böceklenme gibi tarım zararlarına karşı üreticiyi ve doğayı koruduğu iddialarıyla ilaçlanmaya gerek olmadığı savunuluyor; ancak bu tohumların sebep olduğu aşırı otlanma ile mücadele için daha etkili kimyasal ot ilaçları kullanılıyor. Kimyasal ilaçların kalıntılarından ötürü üreticinin, tüketicinin bağışıklık sistemi doğanın da ekolojik dengesi daha çok zarar görüyor.

Yapılan araştırmalar, tüm Avrupa’da bitki türleri sayısının 12 bin civarında, Türkiye’de ise saptanmış bitki türü sayısının ortalama 9 bin olduğunu göstermektedir. Böyle bir bitki türü zenginliği olan topraklara GDO’lu tohumları soktuğunuzda genetik çeşitlilik kaybolur. Dünyada şimdilik birkaç ürünle sınırlı olan GDO’lu tarımsal üretimin daha da yaygınlaşarak çeşitleneceği gözükmektedir; ülkemizde de ekimine izin verilirse ekim yapılan alanların dışındaki tarımsal alanlarımız, ırklarımız, bitki çeşitlerimiz de tozlanma yoluyla ya kaybolacak ya da zarar görecektir; topraklarımız ve doğamız kirlenecektir. Bir dünya sıralaması yapılacak olursa ülkemizin GDO’lu ürünlere ihtiyacı ancak en son sıralarda yer alır. Burada önemli olan doğru tarımsal politikaları uygulamaktır. Avrupa’da sebze üretiminde birinci sırada olan ülkemizin sebze tohumlarının yüzde 75’inin dışarıdan karşılanması kabul edilebilir bir şey değildir. Bize göre bu konuda acil önlem alınmalı; çünkü tohum egemenliğini kaybetmemiz tarımsal bağımsızlığımızı da riske edecektir. Tohum üretim ve dağıtımını çokuluslu şirketlerin tekeline bırakan ülkeler sonsuza kadar sömürülmeye ve kullanılmaya mahkûm olacaklardır. Başta ABD olmak üzere GDO’lu ve hibrit tohumun küresel kontrolünü elinde tutanlar, ülkelerin yerel tohumlarını kullanımdan kaldırarak bu ülkeleri yüzde yüz kendilerine daha çok bağımlı hale getirmek istiyorlar.. bunun için de ulusal devletlerin yasal düzenlemelerini etkileyerek ve bunlara müdahale ederek yasalarla yerel tohumların tedavülden kaldırılmasını sağlıyorlar.

Uzmanlar; domuz gribi gibi salgın enfeksiyon hastalıklarına karşı C vitamini alın, bol bol sebze ve meyve tüketin uyarısında bulunuyorlar. Halkımız ülkemizde yetişen doğal sebze ve meyveleri tüketerek bağışıklık sistemlerini güçlendirebilirler; ancak bu meyve ve sebzelerin nitelikli besin değerlerine, doğal tat ve aromalara sahip olmaları gerekmektedir. Tüm bu sebeplerden ötürü ülkemizde ulusal, milli, sürdürülebilir tarım politikası uygulanmalıdır.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları