‘Antroposen’, ama umudu kesme Doğa’dan!

11 Haziran 2018 Pazartesi

Bu köşede de bahsettim yakına yakına: Sabiha Gökçen’in yanı başında, Pendik’e bağlı Yenişehir beldesindeki evimin bitişiğinde yer alan ve mucize kabilinden yapılaşmaya açılmamış, üzerinde börtü böceğin, kuşların, köpeklerin raks ettiği toprağa fütursuzca, arsızca, vicdansızca hafriyat atığı bırakılmıştı öbek öbek…
Defalarca Pendik Belediyesi’ni aradım. Defalarca talebimi kayda aldılar. Defalarca gerekeni yapacaklarını söylediler. Bir kereye mahsus keşif yapmaya gelen memurlar oldu. O hafriyat öbeklerinin kaldırılması için belediyeye dil döktüm durdum.
Netice, hatice!.. İki yıl geçti, öbekler yerli yerinde...
Fakat şimdi ne mi oldu?! “Belediye Baba”nın erinip de yapamadığını “Doğa Ana” sabırla ve şefkatle yaptı, o çirkin öbeklerin üzerinde yemyeşil otları, hatta ağaçları bitirdi! Mübarek örtüsünü beşerî çirkinliğimizin üzerine cömertçe, olgunlukla serdi.
Şimdi birer yeşil tepeciğe dönüşmüş durumda iki yıldır orada duran inşaat atıkları.

***

Bu yazıyı yazarken bir de gazetemde gözüme çarpıyor “Doğa Bereketi”ne dair dünyanın bir ucundan gelen (BBC Türkçe mahreçli) şu diğer haber:
“Çin’in doğusundaki Zhejiang eyaletindeki Şengşan Adası’nda bulunan Houtouwan köyü, terk edildikten sonra, bitki örtüsünün köyün yapılarının üstünü yavaş yavaş kaplamasıyla masalsı bir görünüme kavuştu.”
Bir zamanlar iki bin balıkçı ailesini barındıran 500 haneli köy, 1990’ların başında “daha iyi bir hayat” arayışıyla boşalmaya başlamış ve bugün yalnızca birkaç kişi kalmış. Ve Doğa, gidenlerin yerini öyle muhteşem bir şekilde doldurmuş ki şimdi bu “doğa harikası”nı görmeye doyum olmuyor!..

***

Geçen hafta bugün bu köşede yer alan “Kıyametin jeolojik adı: Antroposen” başlıklı yazımda insani etkinliğin, yani “kültür”ün bugün yeryüzünün biyolojisinden öte jeolojisini de belirler hale geldiğini; doğanın “kültür-egemen” bir boyunduruk altına girdiğini; buna da jeolojik bağlamda “Antroposen” (İnsan Çağı) dendiğini vurgulayan eleştirel bir değerlendirme ile karşınıza çıkmıştım. O yazıdaki karamsar tabloyu yukarıda belirtilenler bir parça dengeliyor. Doğa daha pes etmedi; ancak tabii yine birkaç gün öncesinde ve yine Uzakdoğu’da Tayland’da karaya vuran gencecik balinanın midesindeki 8 kilo plastik torba nedeniyle beslenemediği için tüm çabalara karşın hayatını kaybettiğini de acı ve öfke ile okuduk.
2050 yılında okyanuslarda balıktan daha fazla plastik olacak! Ve plastiğe “Doğa Ana”, hafriyata yapabildiğini de ne yazık ki yapamıyor!..

***

Yine de tamam, ümidi topyekûn kesmeyelim! Bu doğrultuda “Antroposen” yazıma bilimsel/akademik çerçevede gelen bir katkıyı paylaşıma açmak istiyorum! Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Prof. Dr. Adnan Kaplan bana gönderdiği mektupta “Doğanın bile artık ‘doğal’ olmaktan çıkıp ‘kültürel’ olarak belirlenir, hatta var edilir olduğu”na ilişkin değerlendirmemi kategorik olarak reddetmemekle birlikte bazı itirazlarda bulunuyor ki bunlar çok değerli ve önemli bilgiler. Kıymetli bilim insanımızın mektubundan bazı kesitler aşağıda, buyurunuz!..

***

‘Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki Doğa bile insan marifetiyle kültürel olarak yeniden var ediliyor’ değerlendirmenize büyük ölçüde katılmakla beraber birtakım kuşkular da taşımaktayım. Doğa dediğimiz yeryüzünde insan etkisi ne ölçüde artarsa artsın, yeryüzünün ve üzerindeki doğal sistem ve süreçlerin varlığını yok etmek ve her şeyiyle kültürel kılmak mümkün görünmemektedir. Yeryüzü, ‘evren-gezegen- ekosfer-biyom-peyzaj- ekosistem…’ hiyerarşisine bağlı olarak, madde ve enerji alışverişini ve açık uçlu, kompleks yapıda biyo- fiziksel sistemleri içeriğinde barındırmakta ve(ya) etkilenmektedir. Bu durumda Aral Gölü’nün ekosfer olarak doğal süreç ve ilişkileri sağlıklı bir şekilde işlemediği ve çeşitli sorunlara yol açtığı için (ekolojik açıdan) sağlıklı ilişki/süreçlerin var edilmesi yolunda orman peyzajına dönüştürülmesi sonuçta kültürel müdahale olmakla beraber bu sistemin var olması ve ilişkilerini (kültürel müdahale yönlendiriciliğinde) doğanın kendisi (koşulları ve işleyişi) belirleyecektir. Aynı şekilde, iklim değişikliğini sadece insan etkileri üzerinden değerlendirmek yerine insan etkileri ve doğa mekanizması/reaksiyonuyla birlikte daha kompleks bir ilişkiler ağında değerlendirmek yerinde görünmektedir. Bu durum kültürel müdahalenin tarihte hiç olmadık ölçüde dünyayı değiştirme/ biçimlendirme gücünü gösterirken, diğer yandan yaşananlar, insanın doğanın bir parçası olduğu ve yeryüzünün kanunlarına/ düzenine uyarak yaşaması gerektiği gibi bir durumu gündemimize getirmektedir. Bu durumda, kaosun (belirsizliğin) belirleyici olduğu Antroposen çağında gezegenimizi yaşatma yolunda müdahalelerimizin içeriği ve bu müdahalelerin (madde ve enerji alışverişini içeriğinde barındıran açık uçlu sistemler halinde) doğa temelli işlemesi, önemli bir gündem maddesi haline gelmektedir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları