Kıbrıs, Ortadoğu, Ankara...

28 Temmuz 2014 Pazartesi

20 Temmuz 2003, Girne’deki Dome Otel’de kutlamalar için gece resepsiyon var; Abdüllatif Şener AKP hükümeti adına KKTC’de bulunuyor, kendisiyle sohbet ediyoruz. Ona, “Türk yıldızları bugün gösteri uçuşu yaptılar, bu son gösterileri olabilir” diyorum.
“Hocam nereden çıkardınız, neden böyle bir şey olsun ki” yanıtını veriyor.
Ben de “Başbakanınız, ‘40 yıllık Kıbrıs politikamız değişecek, bu iş Denktaş’la olmaz’ diye net açıklamada bulundu, ben bundan vardığım sonucu çıkarıyorum” diyorum.
2014’te müdahalenin 40. yılı kutlandı, ama onun dediği gibi adada her şey değişti:
- Rumlar 2004’te, 1960 Londra ve Zürich anlaşmalarına rağmen AB’ye afiyetle alındılar hem de adanın bütününü temsilen.
- KKTC’nin tanınması için Rauf Denktaş’tan başka ortalıkta kimse bırakılmadı.
- 2003 Annan Planı çekişmesinde Denktaş yalnız kaldı, Kofi Annan ile Ankara doğrudan doğruya anlaştı. 40 yılın son 11 yılı Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin çıkarları açısından tam bir fiyasko oldu ve bugünkü noktaya gelindi.
- Bugün geldiğimiz noktada ve adadaki son ikili görüşmelerde Rumlara, “yavaş yavaş da olsa istedikleri birçok şey verilmeye başlandı”.
- 23 yıl önce Çekiç Güç anlaşmasından sonra “Ortadoğu’nun yeniden yapılandırma planı uygulamaya başlanmıştı”. AKP hükümeti yeni planın en sadık müttefiki ve uygulayıcısı oldu.
- Irak’ın 2003’te işgali ve sonrasında Irak Kürdistanı’nın kurulmasında Ankara en sadık ve etkili müttefik olarak gözüktü.
- Adanın çevresindeki denizler ve yeraltı kaynaklarının sahiplenilmesinde Ankara tamamen devre dışı kaldı. Dışişleri’nin göstermelik ve kerhen yaptığı sözlü ve yazılı tepkiler dışında hiçbir etkili araç kullanılmadı, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız ve yetkilerimiz göz ardı edildi.

Stratejik önem
Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, dört ayaklı Kürdistan’ın oluşumu ve Akdeniz’e uzatılmak istenen Kürt koridoru için Kıbrıs’ın geleneksel önemine yenileri eklenmiş bulunuyor.
- Irak ve Suriye operasyonları ve destekler büyük ölçüde bu kanaldan yapılmaktadır. Adadaki askeri altyapı olanakları son 10 yıl içinde hızla genişletilmiştir.
Mısır, Lübnan, Suriye ve Irak üzerindeki müdahalelerde ada çok önemli bir konumdadır. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki yeraltı kaynakları açısından potansiyel olanaklar büyüktür.
- Bu nedenlerle ABD, AB büyükleri ve İsrail, Türkiye’nin Kıbrıs’tan elini ayağını çekmesini istiyorlar. Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da siyasi, iktisadi ve askeri çıkarların Batı açısından korunabilmesi için gerekli olan şey budur.
AKP hükümeti döneminde bu amaca yönelik gelişmeler “istikrarlı bir biçimde süregeldi”.

Dün ve bugün
Cumhurbaşkanı son resmi gezisini KKTC’ye yaptı. REFAHYOL hükümetinin 1995’te, “Kıbrıs’tan sorumlu devlet bakanı” olarak Gül, Başbakan Erbakan’ın 20 Temmuz 1995’te KKTC’ye biraz da ite kaka getirilmesinde etkili oldu. Bunun ayrıntılarını Denktaş’la anılarımda yazmıştım(*).
Erbakan’dan Tayyip Erdoğan’a “Kıbrıs cephesinde” 180 derecelik dönüş yaşandı ve bugünkü noktaya gelindi. Yarın mı? Erdoğan’ın 2003’te dediği gibi Ankara’nın Kıbrıs (ve Doğu Akdeniz) politikasında ‘U’ dönüşü sürecek, eğer Erdoğan iktidarda kalırsa.
Bugün Derviş Eroğlu bütün iyi niyetine ve çabalarına karşın hükümet ve Rumlar tarafından sıkıştırılmış bir biçimdedir: Manevra alanı iyice daraltılmış bulunuyor.
Kıbrıs’taki değişim Irak, Suriye ve Türkiye’deki değişimin bir “bağlı değişkeni olarak” ortaya çıktı. AKP hükümeti kaldıkça aynı süreç (ve trend) yürüyecektir.

(*) E. Manisalı, “Denktaş’ın Öbür Yüzü”, Kırmızı Kedi Yayınları, 2011  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları