Verdissimo

13 Haziran 2018 Çarşamba

Festivalin geçen hafta dakikalarca ayakta alkışlanan Verdissimo konserinde şu anda dünyanın en ünlü sopranolarından Diana Damrau vebas Nicolas Teste’yi dinledik. Önceki hafta da cellist Mischa Maisky ve mezzosoprano Joyce Didonato festivali sarsan konserler vermişlerdi.
Alman soprano Diana Damrau ve eşi Fransız bas Nicolas Teste, baştan sona
19. yüzyılın büyük bestecisi Giuseppe Verdi’nin eserlerini sundular: La Traviata, Otello, Simone Boccanegra, Maskeli Balo, Falstaff, Haydutlar gibi operalarından arya ve düetler söylediler. Çok başarılı bir eşlik çıkaran Bulgar şef Pavel Baleff yönetimindeki BİFO da Verdi’nin uvertür ve sahne arası müziklerini seslendirdi. Akıcı şarkıları bir yana, Diana Damrau’un rafine sanatçılığı, sahnedeki doğallığı, sesini control etmedeki ustalığı çok nitelikliydi. Onu 42. İstanbul Festivalinde arpist Xavier de Maistre ile daha önce dinlediğimizi ve yine hayran kaldığımızı hatırladım. Bir opera şarkıcısının tüm bedenini kullanışına tanık olduk. Dinamiklere gösterdiği özenle her bir arya ve düete anlam katıyor, sanki operanın bütününü oynuyordu. Sesinin gürlüğünü esirgemediği gibi en küçük (pianissimo) dinamiklerinde bile Lütfü Kırdar Salonunu çınlatıyordu. Bir de alımlı giysileri ve her bir giysinin (eldiven, şal gibi) aksesuvarıyla bütünleşmesi sahnesini tamamlıyordu. Eşi bas bariton Nicolas Teste de gür ve derin sesiyle düetlerde ve aryalarda başarılıydı.
19. yüzyılın en büyük opera bestecilerinden Verdi, yoksul bir hancının oğlu olarak 1813’te, Parma yakınlarında doğmuş. Busseto kasabasının orgcusuyla çalışmış. Onu orada bir tüccar korumuş. 19 yaşında Milano Konservatuvarı’na girmek istemiş, yaşı geçtiği için kabul edilmemiş. Tek hocası, Milano’da Vincenzo Lavigna olmuş. Busseto’ya dönüp orgculuk ve öğretmenlik yaparken evinde barındığı tüccarın kızı Margherita’yla evlenmiş. 26 yaşında bestelediği Oberto operası La Scala’da temsil edilmiş.
Aynı yıllarda önce eşi, ardından iki çocuğu birden ölmüş. Acılarını dindirmeye uğraşırken eline geçen Nabucco metnini besteleyip hemen ünlenmiş. Esirler korosu, o sıralarda Avusturya ve İspanya egemenliğindeki İtalyan kentlerinin özgürlük marşı haline gelmiş. 1861’de, Busseto’dan parlamentoya seçilmiş ve dört yıl senatör olmuş.
Verdi on beş yıl içinde 18 opera besteler. Ilk grup Rigoletto, Il trovatore ve La traviata ortaya çıkar. Sonra Sicilya Akşam Ayinleri, Don Carlos, Macbeth, Kaderin Gücü ve Aida onu doruğa taşıyan eserlerdir. Requiem’inden sonra iki opera daha yazar: Otello (trajik) ve Falstaff (komik).
27 Ocak 1901’de Milano’da öldüğü zaman cenazesi, Esirler Korosu’nun eşliğinde devlet töreniyle kaldırılır ve ulusal yas ilan edilir.
Koroları, kulakta kalan coşkulu melodileri ile sosyal işlevler yüklenmiştir. Verdi’nin Bel canto (güzel şarkı söyleme sanatı) geleneğini geçen haftaki operacılar keyifle, ustalıkla dile getirdiler. Baştan sona bu Verdi dinletisi günlerce kulağımızda kaldı.
O kısacık arya ve düetlerde sanki operanın bütününü oynuyordu.
Düzelti: Geçen haftaki yazimda Letonya olması gereken sözcük Litvanya olarak yazılmış. Düzeltirim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları