Hafıza-ı Beşer Unutur mu?

15 Haziran 2018 Cuma

Genel kabul görmüş klişelerdendir. Dilimize pelesenk etmişiz. Sık sık, tezimize uygun düşerse “hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür- insanlığın hafızası unutuşla yaralıdır” deriz. Doğru mudur peki? “Evet doğrudur” demek zor, “hayır, ne münasebet, hiç unutmaz” demek de zor. Hafıza-ı beşer ya da toplumsal hafıza uğradığı büyük travmalarda kesintiye uğrayabiliyor, başat olan olmayanla yer değiştirebiliyor.

***

Örnek isterseniz 12 Eylül faşizmi, yoğun, ısrarlı baskısı, işkenceleri, idamları, uyguladığı kültür düşmanlığı ile toplumsal hafızada ciddi kopukluklara yol açtı. Oldukça uzun bir süre 12 Eylül siyaseti kuş uçurtmadı; kültürel alanda büyük sessizlik egemen oldu, toplumsal hafızanın kültür birikimini yeniden sahiplenmesi zaman aldı. Son 15-16 yılın gittikçe otoriterleşen yönetimi de bu türden bir kopuşu amaçlıyor, toplumsal hafızayı doğrudan etkileyecek “din” ve “eğitim” gibi iki önemli bilinç alanında çalışmayı öne aldığı, sonlandıramasa da epeyce mesafe aldığı ortada.

***

Yine de toplumsal hafızadaki kesintiler mutlak değildir. Derinlerde süreklilik ağır basıyor. Baskılar, zorbalık uygun koşullarda etkisini yitirebiliyor, kazanılmış olumlu bilinç tekrar kendini gösterebiliyor ya da tersi toplumsal hayattaki gelişmeye, ilerlemeye düşman bilinç yükselebiliyor. Gelişme, ilerleme için toplumsal hafızadaki olumsuz kolektif bilinçle mücadele etmek, uzun, yorucu, çok boyutlu bir süreçtir, zafer de mutlak değildir.

***

Şimdiki duruma bakalım. Cumhuriyetin kuruluşu öncesinden başlamak üzere yıllar boyunca şekillenen toplumsal hafıza, yukarıda söylendiği gibi kısa kesintilere karşın sürekliliğini şimdilik koruyor. Korumakla kalmıyor, ilerleme düşüncesinin, aydınlanmanın üst aşamalara yükselen etkisini de hafızaya katarak gelişiyor. Bizi özellikle ilgilendiren kısmı tam da burasıdır; baskı dönemlerinde bilinçlerden silinmesi için çok çaba gösterilen ilerici toplumsal hareketler varlıklarını ısrarla koruyor, uygun koşullarda etkin bir şekilde ortaya çıkıyorlar.

***

Egemen sınıfları sinirlendiren bu gelişmelerin, daha eskilere de gidilebilir ama, önemli örnekleri arasında yıldönümünü sevinçle kutladığımız 15-16 Haziran işçi direnişi, yüzbinlerin 1 Mayıs’ları, milyonların katıldığı yurt çapındaki Gezi uyanışı, daha yakın tarihteki milyonluk Adalet Yürüyüşü sayılabilir. Toplumsal hafızanın sürekliliğini gösteren bu çizgi şimdi de seçimler nedeniyle canlandı. Toplumsal hafızadan güç alan toplumsal hareketlenme olmasaydı, kolektif bilincin bir başka bilinçle, İslamcı otoriter yönetime boyun eğmeyi doğallaştıran, bizim toplumumuzun hafızasında etkisi hâlâ süren “tevekkül-katlanma, boyun eğme” alışkanlığı nedeniyle yer değiştirmesi gibi bir tehlikeyle karşılaşacaktık.

***

Şimdilik toplumsal hafızanın olumlu çizgisi öne çıkmış, korkunun etkisizleştirilmesi süreklilik kazanmış, genel hatlarıyla farklı anlamlar yüklense de “cumhuriyet ve demokrasi değerlerinde” otoriter yönetimi reddetmekte bir uzlaşma ortaya çıkmış görünüyor. Ama söylendiği gibi toplumsal hafıza çok renklidir, bu renkler arasında derinlerde varlığını sürdüren, zaman zaman tüm renkleri kirleten siyahın, karanın, karanlığın atak yapabileceği, toplumsal hafızadaki varlığını tarikatlar, cemaatler aracılığı ile güçlendirdiği unutulmamalıdır.

***

Mücadelenin tam ortasındayız. Toplumsal hafızadaki, kolektif bilinçteki olumlu karakterin başat olabilmesi ona güvenmekle değil, onun için savaşmakta gerçekleşebilir. Yoksa bu bilinç bizim için nostaljik bir anı, arada bir yadettiğimiz, hüzünlü bir Asmalımescit hatırası olarak kalacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları