Çölleşme

17 Haziran 2018 Pazar

Küçüktük. O zamanlar her şey sonsuz görünürdü gözümüze: Okyanuslar, akarsular, çağlayanlar, ormanlar… Dünyanın renkleri de sonsuzdu. Canlılar, kültürler, müzikler.
Kaptan Jacques Cousteau’nun belgesellerini severdik en çok. Cousteau, ünlü gemisi Calypso’yla bizi dünyanın hiç bilmediğimiz yerlerine götürürdü. Onunla birlikte denizlerin derinliklerine dalardık. Heyecanlanırdık. Büyüyünce denizlere yelken açacak, uzak ülkelere gidecek, doğanın mucizelerini keşfedecek ve farklı kültürleri tanıyacaktık.
Çöl deyince aklımıza doğal, sıcak çöller gelirdi sadece: Büyük Sahra Çölü, Kalahari, Gobi Çölü… Henüz insanların yarattığı çölleşmenin farkında değildik.
Dünyanın ilk çevre raporu diyebileceğimiz ve Meadows’ların “Büyümenin Sınırları” (1972) raporunu henüz okumamıştık. Dünyadaki kaynakların bir sınırı olduğunu, sınırları aşmaya başladığımızı bu raporla öğrenecek ve şaşıracaktık. Bugün Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü.
110 ülke ve 1.5 milyarı aşkın insan etkileniyor çölleşmeden. Çölleşen alanlar 3.6 milyar hektara ulaşmış. Yani dünya topraklarının yüzde 24’ü. Her yıl 12 milyon hektar toprağı kaybediyoruz. Dünya çölleşme tehdidi altında.
Dünya nüfusu artarken ekilebilir araziler hızla azalıyor.
Ormanlar yok oluyor. Her yıl 15 milyar ağaç… 1990-2015 yılları arasındaki orman kaybı 129 milyon hektar. Yaklaşık Güney Afrika kadar bir alan.
İnsan nüfusu son çeyrek yüzyılda 2 milyar (yüzde 35 oranında) artarken diğer memeli, sürüngen, amfibi ve balık popülasyonu yüzde 58 oranında azaldı. Türler yok oluyor.
Üstelik küresel ısınmayla birlikte kuraklık ve çölleşme giderek daha da ağır bir soruna dönüşüyor. Küresel ısınmaya karşı alınan önlemler yetersiz. BM’ye göre böyle giderse sıcaklık artışı bu yüzyılda 3.2 dereceye ulaşacak. Geçen hafta yayımlanan BP 2018 Dünya Enerji Raporu’na göre kömür tüketimi 2013’ten bu yana ilk kez yükseldi. Hani vazgeçiyorduk kömürden? Çölleşme, küresel ölçekte açlık ve göç gibi sorunların önemli nedeni. Çölleşme, doğanın tahribatı, kaynakların bilinçsizce ve aşırı kullanımı, ormanların yok edilmesi, erozyon, meraların bozulması, su kaynaklarının tüketilmesi, aşırı otlatma, yanlış tarım uygulamaları, verimli topraklarının tarım dışı amaçlarla kullanılması, çevreyi dikkate alınmadan yapılan yatırımlar, çarpık kentleşme…
Tümü birbiriyle ilintili.
Dünyayı çölleştiriyoruz.
Unesco’nun dünyada kurak bölgeleri gösteren haritasına bakınca sorunun ne denli ciddi olduğu daha rahat anlaşılıyor.
Peki, Türkiye’de durum ne?
Türkiye topraklarının yüzde 48’i çölleşme riski altında.
Son 40 yılda sulak alanlarımızın yarısını yitirdik. Akarsuları, gölleri kurutmakla kalmıyoruz, kirletiyoruz da. Çevre Mühendisleri Odası’nın son raporunda şöyle diyor: “Türkiye’nin tatlı su kaynaklarının yüzde 76’sı kirli. Menderes, Kızılırmak, Sakarya, Gediz, Ergene kanalizasyona dönüşmüş durumda.”
Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 14.6 milyon hektara inerek yüzde 19’a gerilemiş. 26 yılda 4.1 milyon hektar tarım arazisini kaybettik. Var olan tarım arazilerin yüzde 59’u erozyon tehdidi altında. Oysa ne diyor TEMA: “Toprağı korumak, yaşamı korumaktır.”

***

80’li yıllardı. Çöl çekirgeleri yine Afrika’yı kavuruyordu. Bu sefer Antalya ve İzmir çevresine kadar ulaşmışlardı.
Çevreci birkaç dostumla birlikte arabaya atlamış çekirgelerin “istila ettiği” bölgeye gitmiştik. Tarlaları bir halı gibi kaplamıştı çöl çekirgeleri. İnanılmaz bir görüntüydü.
“Biz de bu çekirgeler gibiyiz” demişti çevreci dostum; “Öylesine tüketiyoruz ki doğayı, geriye bir çöl bırakıyoruz.”
Oysa, “yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmamıştı, onu çocuklarımızdan ödünç almıştık.” Öyle diyordu Kızılderili atasözü.
Çocuklarımıza bırakacağımız miras bu mu? Çölleşmiş bir dünya.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları