'Gerçek sanatçı alkış dinlemez'

Yılların yapımcısı Nino Varon için bir saygı albümü kaydedildi. Sezen Aksu, Nilüfer, Candan Erçetin gibi isimlerin yer aldığı albüm vesilesiyle Varon’un kapısını çaldık

Yayınlanma: 29.12.2018 - 08:50
Abone Ol google-news

Fotoğraflar: Kurtuluş Arı

Türkçe sözlü hafif müzik” denirdi bir zamanlar, hatırlar mısınız bilmem. Böyle denirdi, çünkü ekseri yabancı parçaların müzikleri üzerine Türkçe sözler yazılarak kaydedilen plaklarla dönerdi müzik piyasası. Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal, Fikret Şeneş gibi hemen herkesin bildiği isimler Ajda Pekkan’dan, Şenay’a, Alpay’dan Selçuk Ural’a, Ayten Alpman’dan Füsun Önal’a (hatta Juanito ve Adamo gibi yabancı isimlerin de dahil olduğu) sayısız yıldızın hit parçaları hep bu şekilde çıktı yıllarca. O yıllarda bir isim daha vardı ki, Türkçe sözlü hafif müziğin Türk popuna dönüşmesinde önemli katkıları olmuştu... Öncelikle besteci ve yapımcı yönüyle öne çıkan, Tanju Okan, Füsun Önal, Timur Selçuk, Ajda Pekkan, Modern Folk Üçlüsü gibi sanatçı ve grupların da aralarında bulunduğu birçok ismi parlatan ve hatta Nilüfer’i ilk keşfeden, onu müzik piyasasına kazandıran kişiydi Varon.

Bu uzun girizgâhı neden yaptık derseniz... Yıllarca yapımcı, besteci, söz yazarı olarak sayısız projeye imza atan Nino Varon için geçen haftalarda özel bir “Tribute” (saygı) albümü yayımlandı. İki CD’lik bu albümde geçmişten günümüze 20 yorumcu unutulmaz Nino Varon parçalarını yorumladılar ve ortaya belki yıllarca dinlenecek bir çalışma koydular. Biz de bu vesileyle Nino Varon ile buluştuk ve hem bu albümü hem de müzik piyasasının durumunu konuştuk.

‘Sezen gözlerimi yaşarttı’

-Önce bu albümden başlayalım mı? “Şarkı Gibi Şarkılar” bir tribute albümü. Çok az sayıda sanatçı için yapılır böyle albümler. Çok önemli isimler sizin şarkılarınızı okumuş. Rock da var içinde, pop da...

Evet hepsinden biraz var. En çok zorlandığım da bunları sıralamaktı, çünkü bir albüm sıralanırken tonlara bakılır, müzik tiplerine bakılır, aynı kelimeler, mesela “Seni seviyorum” sözleri altı şarkı üst üste gelirse olmaz, o “seni sevmiyorum”a döner. Burada birkaç kişiye şans verdim ben şu şekilde minibüste tanıdığım bir Murat Yenyıl var Adanalı bir şarkıcı, stüdyoda tek seferde şarkıyı okuyabilen. Aşina Hanım var, bir Metin abim var Metin Ersoy, canım çekti çünkü benim için legend ve başlatandır Türk popunu, Erol Büyükburç’tan bile evvel. Akrep Nalan’la Fedon var, Bodrum şarkıları bunlar, Ayhan Çakar var çok mühim bir bestecidir, Mia var “Papatya Falları”nı söylüyor. Bu kız benim tesadüfen keşfettiğim bir kız tabii bütün Türkiye keşfetmiş ama şarkılarıma uyabileceğini gördüm ben. Tabii ki Ege var... Sezen’i konuşmak bile gereksiz, Sezen Aksu bu... “İmkansızım” adlı şarkının ciddi bir öyküsü var, 95 yılında Sezen şarkıyı çok beğenmiş, ben Kayıkhane’deyken beni aradı “Nino bu muhteşem, müthiş yazdın” dedi. Şarkıyı o vakit Aşkın Nur Yengi söylemişti. Ama şimdi Sezen Aksu’nun söylediğinde müzikal ve sesin dışında şarkının sözlerden anlamının meydana çıkması beni de şoke etti, benim gözlerim doldu. Bu şarkıyı eski haliyle dinlerken gözlerim dolmuyordu. Bu demek ki bazen olabiliyor... Sevgili Nilüfer var benim ilk göz ağrım ve son göz ağrım... 

-Meşhur şarkınız “Hasret”i de Ziynet Sali söylemiş.

Hem de öyle bir şekilde söyledi ki... Şimdi bakın Tanju Okan’dan “Hasret”i yıllar yılı dinlediniz, Tanju Okan’ın erkek tınlaması, şarkıyı anlatması... Burada Ziynet’te isyankâr bir hava var, o da kadehleri kaldıracak bence.

‘Müziğe saygı bitti’

-Demet Sağıroğlu’nun söylediği “Papatya Falları” da Mia’ya kısmet olmuş.

Evet, “Papatya Falları”nı ben Mia’ya söyletince Demet de Amerika’dan gelince beraber onun yazdığı benim bestelediğim bir şarkıyı söyledik: “Pişmanlıklarımı Yazacağım”. En albümün tadının dışında bir şarkıdır ama mühim bir şarkıdır. Bir de manevi oğlum var benim, Kaan Tangöze elimde büyüdü. Gitarını bile biz aldık, halen de kapı komşumdur çocuklarıyla cebelleşmekteyim, bizim ailemizin en yakın dostumuzun çocuğu. Tabii burada ekleyeceğim Bulutsuzluk Özlemi var, “Beyoğlu 61” şarkısını söylüyor. Şarkılarda değişik iniş çıkışlar var, tatlar var ama mesela planladığım Sezen, Nilüfer arka arkaya, sonra Onur Mete ile biraz gevşetip kulağı, beni, Ziynet Sali’yi ve Fedon’u tek bir şarkı gibi dinleyeceksin, ayıramazsın bu şarkıları.

Günümüzde dijital teknoloji müziği de çok değiştirdi, ne dersiniz?

Amerika’da bir müzik psikoloğunun söylediği bir laf var: “Müziğe ulaşmak o kadar kolaylaştı ki müziğe olan saygı bitti.” Şimdi öyle ciddi bir laf ki bu, bilgisayarınızı yanınıza koyuyorsunuz, Youtube’a girip dinliyorsunuz. Şimdi bunu eskiden plak olarak aramak, satın almak gibi şeyler vardı, hepsi devreden çıktı. Bir albümün naylonunu yırtmak da büyük keyifti, sen de yaşamışsındır.

‘Eurovision’a katılmalıyız’

-Birkaç yıldır Eurovision şarkı yarışmasına katılmıyoruz, ne dersiniz bu konuda?

Eurovision’a girmemek çok acıtıcı. Çünkü bütün müzik sektöründeki gençlerin, amatörlerin, profesyonellerin böyle bir yarışmada yaşayacakları heyecandan onları mahrum edemezsin. Belki nice şarkılar nice heyecanlar yaşanacak, 2 tane 3 tane puan için bu yapılmaz. Bize Avrupa’daki işçi puan verirken, biz 1’inci olurken mesele yoktu da... Türk müziğini müzisyenini korumak adına bunun yapılması lazım, çok büyük bir heyecan ya düşünebiliyor musun? Haddime düşmemiş ama bunu söylemek

 

 

Paris yılları...

-70’lerden birçok isim bugün yok, çoğunu kaybettik. Tanju Okan gibi, Cem Karaca gibi, Barış Manço, Kayahan... Hep erken gittiler...

Evet, müzik mi yoruyor insanları bilmem, ama tahmin ediyorum bu müzikal yarışın getirmiş olduğu bir stres vardır, çok neşeli, o sahnede gülen insanların içi başkadır... Şunu da sana söyleyeyim ben hiçbir zaman sahnede alkış dilenen sanatçıyla çalışmam, “Hadi eller havaya, alkışlayalım”lara hasta falan oluyorum. Sen sanatını yapıyorsun, o saygıyı gösterteceksin karşıdakine, artist budur.

 

-Bir dönem Paris’te yaşadınız ama kalmadınız orada? Neden?

Paris’e gidişimin çok özel bir sebebi var, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük plak şirketi Polygram’ın müdürü geldiğinde ben yabancı plakları çıkartmakla görevliydim. Bana söylediği bir laf vardı... Biliyorsun Türk pop müziği İtalyan, az İspanyol ve Fransız müziğiyle gelişmiştir, Aznavour’lar, Gilbert Becaud’lar, Enrico Macias’lar falan. O dönemde gelip bana “Neden Fransız müziğinden daha az plak çıkartıyorsunuz” dedi... Ben de dedim ki, şimdi siz Engelbert Humperdinck’le Tom Jones’u görmezseniz, James Brown’ı ve soul müziği görmezseniz ve yerinizde sayarsanız bu böyle olur, ama dedim eğer “Those Were The Days” şarkısıyla meşhur olan Mary Hopkin’e yine size Nana Muskuri’nin söylediği “Vole Vole Farandole”yi yaparsanız bunları bize sormayacak kadar para kazanırsınız.” Adam döndü bana “Senede bir kere bunu düşünür müsünüz?” dedi, evet deyince de “Paris’e geliyorsun” dedi ve ben Paris’e gittim. Paris müzik sektörünün merkezi. Johnny Hallyday’in kuzeni benim sekreterim... Bir havalar bende mutluyum, ama bir tane çocuk yolladılar bana, Nino sen dinle dediler, şarkıyı müzik olarak anlayabildim ama Fransızcam o kadar yüksek değildi üzüldüm ve doğru bir adam olduğum için bir de İstanbul’u da özlediğim için sevgilim de oralarda olduğu için dedim ben izninizi rica edeyim haksızlık yapamam dedim. Kalsam bir şey olur muydu bilemem, ama ben oraya “Kara kara gözler ona buna bakıyor mu” ile gittim. “Samanyolu”nun satılışında da aracılık yaptığım o grubun içindeydim ve “Güller ve Dudaklar” için de çok uğraştım. Ben daima Türkiye’nin enternasyonal bir şarkısı olsun istedim herkes söylesin istedim... “Zorba” var, “Hava Nagila” var... Bizim şarkımız ne peki? Bunu yapmadığımız müddetçe ve dünya çapında bir artist yaratmadığımız müddetçe müzikte biraz üzüleceğiz.

Dünya starı meselesi

-Aslında Tarkan bir ara dünya starı olacak gibi görünüyordu. Sizin aklınızda bir isim var mı buna yakın?

Kaan’dı hayalimdeki, Kaan Tangöze. Çünkü Kaan hem solaktır hem yakışıklıdır, hem İngilizce bilir, hem kültürlüdür, iyi bir aile çocuğudur, benimle büyüdüğü için değil. Ben bir gün Bodrum’dan annesi babasıyla dönerken annesi onun şarkılarını çaldı ama benim beynim bunları yabancı lisanla dinledi. Zaten onun “La la la” diye bir şarkısı var Amerika’da yaptığı, bugün R.E.M filan söylese dünyada bir numara olur inan bana öyle bir melodi yapmış, enteresan sessiz bir yetenektir o. Ona dedim ki, onun şarkılarını dünyanın en büyük gitaristlerine kaşesini vereyim 50 bin dolar, Clapton çalsın, Van Halen çalsın, Carlos Santana çalsın, Mark Knopfler çalsın, şarkıları bir oturtalım bir de bu adamlarla beraber bir dünya starı için klip yapalım, ister Kapadokya’da yap ister Perge’de... Yani bir artist yaratalım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler