Ankara’nın casusu

Yılın ilk büyük prodüksiyonlu yerli filmi ‘Çiçero’ vizyona girdi.

Yayınlanma: 18.01.2019 - 22:27
Abone Ol google-news

Haftanın yeni filmlerinden “Çiçero” büyük yapım şirketlerinin Türkiye’deki en büyük salon işletmecisiyle olan anlaşmazlığı yüzünden filmlerini vizyondan çektiği şu günlerde yapımcısının yüzünü güldürecek muhtemelen. Öte yandan Yeni Sinema Yasası’nın da mecliste kabul edilmesinin ardından bu konuda yeni bir gelişme olup olmayacağını da merakla bekliyor sinema dünyası. Beklerken de isteyenler “Çiçero”yu izleyebilir elbette, kim tutar...

Biyografi ya da yarı biyografi denilen tür sinemada epey bir zamandır ilgi gören bir tür, yeni değil elbette. “Ayla” ve “Müslüm” gibi filmlerin üst üste büyük gişe hasılatı yapmasıyla sanki yeniden keşfedilmiş gibi duran bu tür filmler özellikle Hollywood’da veya ana akım Avrupa sinemasında sık sık karşımıza çıkıyor. Örneğin bu yılın en çok izlenen filmlerinden “Bohemian Rhapsody” gibi... Freddie Mercury’nin hayatını beyazperdeye taşıyan filmin üstüne şimdi de Elton John’un hayatını sinemaya uyarlıyor Hollywood ve belli ki benzerleri de gelecek. Hal böyle olunca bizim sinemamızda da böyle işlerin çoğalması çok doğal, hatta belki gerekli, yeter ki ciddiyetle yapılsın, izleyende doğru bir iz bıraksın.

Tarihten beyazperdeye
Serdar Akar’ın yönettiği, senaryosunu Gürkan Tanyaş’ın kaleme aldığı film, gerçek adı İlyas Bazna olan ve birçok belge ve kitapta adından bahsedilen, gerçekten de 2. Dünya Savaşı sırasında faaliyet göstermiş Çiçero kod adlı bir casusun maceralarını anlatıyor. Üstelik bu film onun hakkında çekilmiş ilk film de değil. 1952 tarihli “Five Fingers” diye bir Hollywood filmi var ki, dış sahnelerinin büyük kısmı Türkiye’de çekilmiş ve zamanında bizde de “Ankara Casusu” adıyla gösterilmiş. “All About Eve” ve “A Letter to Three Wives” filmlerinin yönetmeni (bu küçük espriyi yapmasam olmazdı herhalde) Oscar ödüllü sinemacı Joseph L. Mankiewicz’in yönettiği “Five Fingers” Alman Elçiliği’nde görevli Ludwig Carl Moyzisch’in “Der fall Cicero” adlı kitabından uyarlanmıştı. Moyzisch’in romanı Çiçero ile ilgili yazılan tek kitap değil bu arada, İlyas Bazna’nın yazdığı ve “I Was Cicero” adıyla İngilizceye çevrilen bir başka kitap daha var. Ayrıca dönemin Alman Büyükelçisi Franz von Papen hakkında Reiner Möckelmann’ın yazdığı kitapta da (Kitap Yayınevi’nden çıktı ülkemizde) Çiçero’dan bahsedilen yaklaşık 15 sayfalık bir bölüm var. Keza Murat Yetkin’in “Meraklısı İçin Casuslar Kitabı” (Doğan Kitap) adlı çalışmasında da genişçe bir yer ayrılmış Çiçero’ya. Bunları neden yazıyorum derseniz, ola ki filmi izledikten sonra daha bütünlüklü bir portreye ihtiyaç duyarsanız elinizin altında bulunsun diye.

Yüksek gişe beklentisi
Erdal Beşikçioğlu’nun İlyas Bazna’yı canlandırdığı “Çiçero” ise belli ki tek bir kaynağı baz alıp hikâyesini onun üzerine kurmaktansa belli başlı gerçekleri sabitleyerek (Arnavut asıllı gizemli bir adam, Ankara’da elçilikler arasında mekik dokuyan bir casus...) kendi hikâyesini kurgulamış ve işin içine aşk, Down sendromlu bir çocuk ve hatta finalinde göreceğiniz gibi gizli bir ajanda gibi farklı unsurlar ekleyerek yeni bir yoruma uzanmış. Finaldeki zorlama bölüm hariç diğer eklemeler çok kötü olmamakla beraber filmin en başındaki Kosova savaş sahnelerinde karşımıza çıkan ve neredeyse ağızlarından salyalar akan ‘kötü’ askerlerin karikatürlüğü ve dış mekan düzenlemelerinin bazılarının fazla dekor kokması gibi haller göze batıyor ne yazık ki. Uzun lafın kısası, çok para harcanmış, belli ki çok özenilmiş ama son tahlilde öykündüğü sinemanın standartlarının yer yer altında kalan bir film olmuş “Çiçero”. İşin tarihi gerçeklere uyup uymadığı meselesi biraz da tarihçilerin işi olmakla birlikte dönemin Ankara’sının ruhunu çok da yakaladığı kanaatinde değilim maalesef. Ne yazık ki dönem filmlerinde bu durum sıkça çıkıyor karşımıza, kentlerimize sahip çıkamadığımız için geçmişe döndüğümüzde çok fazla gerçek mekân bulamıyoruz. Bu da sinemacıların suçu değil elbette. Öte yandan “Çiçero”nun gişede nasıl bir performans göstereceğini de merak etmiyor değilim. Zira ne olursa olsun rakibinin olmadığı bir dönemde gösterime giriyor ve yapacağı gişe çok da gerçekleri yansıtmıyor olacak sanki.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler