Zeki Demirkubuz Selanik’te

57. Selanik Uluslararası Film Festivali’nin Balkanlar’a Bakış bölümü bu yıl yaratıcı yönetmen Zeki Demirkubuz’un toplu gösterimini düzenliyor. Demirkubuz filmlerinin gösterimlerine katılmak üzere Selanik’e geldi.

Yayınlanma: 10.11.2016 - 14:23
Abone Ol google-news

Selanik– 57. Selanik Uluslararası Film Festivali’nin gerçekleştirdiği Zeki Demirkubuz’a Saygı bölümü için Selanik’e gelen değerli sinemacı basın toplantısında Yunan medyası ve festival izleyicileriyle buluştu. Balkanlar’a Bakış bölümünün yönetmeni Dimitris Kerkinos,  Demirkubuz’u festivalin dostu olarak tanıttı. Sinema serüvenini, çalışma metodunu, yaşam görüşünü izleyicilerle paylaşan Demirkubuz, eski ve yeni kuşak yönetmenler, sinemacı olmakla ilgili açıklamalar yaptı: “Ben ve benden önceki kuşaklar masumiyetle film çekip bir sure sonra sinemayı bıraktılar.Yönetmenlik, kişilik, direnç, acı çekmek, yalnız kalma pahasına yapılan bir meslek. Nefret edilmeyi bile göze almalısınız. Bu savaşımı veren arkadaşlarım var. Bireyselliğinizi korumalısınız. Türkiye, insanı kolay rahat bırakan bir ülke değil. Çevremde sonuna dek birey olabilen çok az örnek var. Yine de kendi gerçeklerini gündelik gerçeklere bağlayan insanlar var.  Ben, yaşamda insan olmayı, insan olabilmeyi önemsiyorum” diyen Zeki Demirkubuz, Zeki Ökten’le tanıştıktan sonra yönetmen olmaya karar verdiğini söyledi.

Yalnız bir çocukluk dönemi geçirdiğini belirten sinemacı, Dostoyevski, Camus, Beckett gibi edebiyatçıların onu çok etkilediğini irdeledi: “Çocukken bazı şeyleri sezgiledim, Büyüyünce de yalnız olduğumu anladım. Meraklıydım. Daha sonra ailemin, öğretmenlerimin, herkesin beni
Kandırdığını ayrımsadım. Bu kandırılmam yıllar sürdü. Yalnızlığımın üstüne gidip içimdeki gerçeği bulmaya çalıştım” diyerek 12 Eylül’de tutukevindeyken okuduğu
Suç ve Ceza’nın onu değiştirdiğini açıkladı. “O güne dek hiç kitap okumamıştım. Hapiste yoldaşlarımızla birlikteydik ama kendi gerçeğimize ait birşey tartışamıyorduk. 150 yıl önce ölmüş olan Dostoyevski, Ecinniler’de bana benim gerçeğimi anlatıyordu” diyen yönetmen böylece büyük yalnızlığının sona erdiğini vurguladı. Dostoyevski’nin bir Rus milliyetçi, bir ortodoks olmasına, müslümanlardan nefret etmesine, Tanrı’yı çok sorgulamasına karşın sanatçı ve vatandaşlık sınırlarını çok iyi ayırdığını belirten Demirkubuz “Sanatçı ve vatandaş olarak sınırlarımı çizmezsem birilerinin silahı olarak sanat dışı şeyler de üretebilirim” dedi.

Dostoyevski’nin ardından Honoré de Balzac, Albert Camus, Stendhal ile tanıştıktan sonra tüm bu yazarların ona gerçeği, hakikatı gösterdiklerini söyledi.

Sanatın diller, dinler, ırklar üstü bir dal olduğunu belirten Demirkubuz, yazından öğrendiği gerçeklikle yola çıkarak film çekmeye başladığını üçüncü filmi Üçüncü Sayfa’yı çektikten sonra sinemaya ait bulguları  anladığını, Bresson, Ozu, Tarkovski, Kieslowski gibi yaratıcılara kayıtsız  kalınamayacağını belirtti. Sinemanın ahlaki, etik bir boyut içerdiğini, film çektikçe de yalnızlık duygusunu daha az duyumsadığını açıkladı.

“Antonioni’nin Çığlık (Il Grido/ 1957) filmindeki acı duygusu bir insan  olarak beni çok etkiledi. Whisky (Juan Pablo Rebellia– Pablo Stoll/ 2004) filmini izledikten sonra da Çığlık’taki acının ne denli farklı olduğunu anladım. Dışarıya doğru değil hep içeriye doğru bakarak yol aldım” diyen yönetmen artık bir filmin ilk görüntüleriyle o filmin hangi  ahlaki değerleri taşıdığını anladığını irdeledi.

Türkiye’nin bugünkü durumu hakkında ne düşünüyorsunuz sorusunu Demirkubuz şöyle yanıtladı: “Bunu merak edip bana soruyorsanız sorunlar var demektir. Bir ülkenin yazgısı bence sanatıyla da tartışılmalı. Tüm dünyada faşist erkler herşeyi propaganda aracı olarak kullanırlar.
Bu noktada etik, zeka ve yetenek ortadan kalkar. Sanatçı ve vatandaş olarak tüm yönetimlere karşı savaştım”.

Kendisiyle çok çatıştığını da vurgulayan yönetmen, gündüzleri sinemayı bıraktığını, geceleriyse kendini onarıp sinemayı sürdürme kararı aldığını söyledi. Kendini sınama merakıyla, ahlaki hesaplaşma güdüsüyle film çektiğini açıklayan Zeki Demirkubuz, Antik Yunan felsefesine ilgi duyduğunu, İlyada ve Odysseia’yı okuyarak büyüdüğünü, Yunanlılarla Türklerin inanılmaz ortak yanları olduğunu irdeledi.

Türkiye’de devletin sinemayı desteklediğini, 11 filminin 4–5 tanesine devletin katkıda bulunduğunu, gerisini kendi olanaklarıyla yaptığını söyledi. Bir çoçuğun futbol sevdası üzerinden masumiyeti vurgulayan bir film çekmek istediğini belirten fanatik Beşiktaşlı Zeki Demirkubuz, Gezi, Çarşı ve Beşiktaş’a ait bir projesi olduğunu da açıkladı.

 


Demirkubuz’un toplu gösteriminde C Blok (1994), Masumiyet (1997), Üçüncü Sayfa (1999), Yazgı (2001), İtiraf (2001), Bekleme Odası (2003), Kader (2006), Kıskanmak (2009), Yeraltı (2012), Bulantı (2015), Kor (2016) filmleri izleyicilerle buluşmayı sürdürüyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler