Meltem Arıkan: Ruh sağlığı yerinde olan bir insan çıplaklıktan korkmaz

Meltem Arıkan, “Tek Bildikleri Aşktı” adlı yeni romanıyla okurlarıyla buluştu.... Arıkan’ın onuncu ama mutlu sonla biten ilk kitabı! Masalsı, fantastik, edebi zenginliğiyle doyuran, katmanlı diliyle edebiyatta kendine özgü bir dil yaratan özgün bir kitap. Türkiye’de başlayıp Galler’de biten, aşk ve de hayat dolu bir kitap... Arıkan, romanına dair ayrıntıları başarılı röportajcı Özlem Özdemir'e anlattı.

Yayınlanma: 01.03.2018 - 15:30
Abone Ol google-news

"Tek Bildikleri Aşktı”Arıkan’ın onuncu ama mutlu sonla biten ilk kitabı! Masalsı, fantastik, edebi zenginliğiyle doyuran, katmanlı diliyle edebiyatta kendine özgü bir dil yaratan özgün bir kitap. Türkiye’de başlayıp Galler’de biten, aşk ve de hayat dolu bir kitap...

Arıkan, ayrıca Instagram üzerindeki @tekbildikleriaskti hesabında, romanda geçen yerleri anlatarak okurlarını dolaştırıyo. Yani kitabı yazarıyla gezerek okumak gibi bir deneyim imkanı da var. Galler’de yaşayan Meltem Arıkan yeni romanını şu cümlelerle anlatıyor;

 "Kendi içimde dönüp duran soruları paylaşmak istedim"

 "Bu romanın öncesinde ve yazılışı sırasında hayatımı kökten değiştiren o kadar şey oldu ki, aslında ne neyi tetikledi söylemem çok zor. Kişilerin kendileriyle yüzleşmesi gerekliliği hemen hemen her romanımda yer alan bir konu ancak bu romanı yazmadan önce yaşadığım yüzleşme sürecinin romana yansımış olması kaçınılmaz bir durum. Bu romanda biraz da kendi içimde dönüp duran soruları paylaşmak istedim okurlarımla… Biz gerçekten seçimlerimizi mi yaşıyoruz yoksa o seçimleri seçmek zorunda mıyız? Yani yaşamın kurgusunu gerçekleştirmek için aslında çoktan belirlenmiş şeyleri seçtiğimizi mi sanıyoruz? Yaşamak bize rağmen olabilir mi mesela? Yoksa gerçekten biz mi şekillendiriyoruz her şeyi? Biz şekillendiriyorsak eğer onca kesişmeyi, onca tesadüfü, ‘onca’ların hayatımızda yarattıklarını nasıl açıklayabiliriz? Yaşıyor muyuz, yoksa yaşam bizi sürüklüyor mu? Yaşamak, sürüklenirken kendini buna bırakabilmek olabilir mi mesela?.."

 "Artık insanlara değil daha çok doğaya bakıyorum"

 "Kişilerin kendilerini nasıl kurtaracaklarına dair bir reçete var mı bilemiyorum. Kanımca kişiler kendilerini kurtaracak yöntemi kendileri bulmalı. Ama galiba sorun kimsenin kendini kurtarmak istememesi. Bence en önemli adım, kişinin önce kendisinden sıkılmaya başlaması. Kendisinden sıkılmayan, kendisinden bunalmayan, kendine ve içinde yaşattığı korkulara yeter diyemeyen hiç kimse kendini kurtaramaz gibi geliyor bana. Ben dünyaya bakınca herkesin birilerini suçladığı, yalan gerçekliklerle örülmüş nefret dolu bir ortam görüyorum. O nedenle artık insanlara değil daha çok doğaya bakıyorum."

 "Eğip bükmelere, inkârlara, göz göre göre yalan söylemelere..."

 "Eğip bükmelere, inkârlara, göz göre göre yalan söylemelere, hatta insanların gözlerinin içine baka baka yaşanan tarihin değiştirilmesine rağmen, sonuçta bizim algımızın dışında süregiden bir yaşam var. Mesela yağmur yağınca hepimiz ıslanıyoruz ve bu gerçeği inkâr etmemiz mümkün değil. Sanırım gerçek somutlaştıkça, bizim algımızda yarattığımız sanallığın dışına çıktıkça özgürleşecek ve bütün karmaşa ve kandırmacalara rağmen (tıpkı bize rağmen yağan yağmurların sellere dönüşmesi gibi) gerçekler de yaşamlarımızda kendini gösterecektir diye düşünüyorum."

 "Acı bizi dönüştürür mü, yoksa acı bizi katılaştırır mı?"

 "Ne yazık ki büyük çoğunluk İnci Tanır gibi. İnci Tanır benim çok iyi tanıdığım, çok iyi bildiğim bir karakter. Toplumsal baskılar, olmalılar, olmamalılar, etiketlerin gereklilikleri, kendinden kaçmalar ve hep ertelenen hayallerle birlikte yaşam avuçlardan kayıp gidiyor... Parçalanmalar ve bölünmelerle yaşanan yarılmalar... Yaşanan acıların içinde yapılan ya da yapılamayan seçimler... Acı bizi dönüştürür mü, yoksa acı bizi katılaştırır mı? Acı ile yarılma parçalanmayı mı, o acıdan kaçmayı mı, acıyı kullanarak dönüşmeyi mi, vazgeçmeyi ya da inkâr etmeyi mi getirir? Toplum içinde kabul görmek, kırılmamak, güçlü olmak için etiketinin gerektirdiği her şeyi yapmakla meşgul olurken kendini unutanlar... Sonuçta dışarısı ve dışarıdaki gözler ve sözler bizi ne kadar ilgilendiriyorsa, o kadar kendimizden kopuyoruz. Ve bir varlığımızın olması bile önemini yitiriyor..."

 "Yaşadığım yerlerde geçen bir roman yazmak istedim"

 "Aslında “Tek Bildikleri Aşktı”yı yazarken yabancı bir ülkede, yabancı isimlerle yazıyor gibi hissetmedim çünkü Galler’de yaşıyorum ve buranın benim evim olduğuna inanıyorum. O nedenle de yaşadığım yerlerde geçen bir roman yazmak istedim. Belki kendi ülkem benim için sadece acıları temsil ettiği için, bu romanımın hayatımda ilk defa kendimi güvende ve huzurlu hissettiğim bu topraklarda geçmesini tercih ettim. Tamamı Türkiye’de geçen bir roman yazsam, içine Periler Zamanı’nı koymak benim için hiç mümkün olmazdı mesela..."

 “Aşkta akıl yoksa aşk da yoktur”

 "Kavramların, sözcüklerin, tanımların içleri o kadar boşaltıldı ki, artık duyguların yerine onlardan kalan küçük kırıntılarla yaşanıyor... Ya da duyguların yerine ‘gibi’ler aldı. Gibi’li yaşamların içinde gibi gibi yaşananlar... “Aşkta akıl yoksa aşk da yoktur” diye bir ideam ve bunu anlatmaya çalıştığım “Zaten Yoksunuz” diye bir romanım var. Bence bir kadınla bir erkeğin aşk içinde yaşaması için öncelikle hem kendilerine hem birbirlerine dürüst olmaları şart. Dürüstlük olmadan aşkın olabileceğine inanmıyorum. Aşkın büyük bir sorumluluk olduğuna inanıyorum. Eğer aldığımız kararların, alacağımız kararların, seçimlerimizin diğer bir kişinin hayatını nasıl etkileyeceğinin sorumluluğunu alamıyorsak, aşktan söz etmek mümkün değil! Aşk; cesur olmayı, anın içinde ertelemeden yaşayabilmeyi, birlikte gülebilmeyi, ağlayabilmeyi ve ulu orta sevişebilme cesaretini gerektirir. Aşk narin bir çiçeği büyütmek gibi... Anlamak, bakmak, görmek, hissetmek, algılamak, emek vermek ve karşılık beklemeden verebilmek cesaretini gösterebilenler ancak aşık olabilir diye düşünüyorum."

 "Güç ve aşk kavgasında kaybeden her zaman aşk oluyor"

 "Ben bunu hiç kadın ve erkek arasında diye düşünmedim çünkü kimi kadınlar biliyorum ki güç onlar için her şeyden daha önemli... O nedenle de kaybeden aşk oluyor ama aşk kaybettiği zaman ister istemez kadınlar da erkekler de kaybediyor. Ne yazık ki günümüzde etiketlerin gerekliliklerini yapmak güçle aynı anlama gelmeye başladı, güç bir anlamda kendine ihanetle de eş anlamlı oldu. O nedenle de güç ve aşk kavgasında kaybeden her zaman aşk oluyor çünkü insanın kendine ihanet etmesi, birini gerçekten sevmesinden çok daha kolay ve rahat."

 "Gerçek aşk için kendimize yalan söylemeyi bırakmamız gerekir"

 "Aşk bizi tabii ki bütün bu kötülüklerden ve çirkinliklerden kurtaramaz ama aşk kendimizi yaşayabilmemiz, dünyanın çirkinliklerine katlanabilmemiz, mutlu olabilmemiz ve keyifle sevişebilmemiz için müthiş bir alan yaratır. Bunca yalanın içinde gerçek aşkı yaşayabilmek için, galiba ilk önce kendimize yalan söylemeyi bırakmamız gerekir."

 "Ruh sağlığı yerinde olan bir insan çıplaklıktan korkmaz"

 "Ruh sağlığı yerinde olan bir insan çıplaklıktan korkmaz. Ama artık çıplaklıktan korkmayı bırak, bugün gelinen noktada inanç adına her şey ayıp ve günah... Neden? Çünkü erkekler tahrik oluyor! Ve nedense son yıllarda erkekler uçan kuştan bile tahrik olmaya başladı. Sevişmek ayıp ama çocuklara tecavüz etmek normal, sevişmek ayıp ama 10 yaşında kız çocuklarıyla evlenmek ahlaklı ve erdemli... Çıplaklık günah ama yanından geçen bir kadına şehvetle bakan erkeğin tahrik olması normal. Yasaklar arttıkça, bağnazlık çoğaldıkça, sapkınlıklar da o derece artıyor ne yazık ki... Ne yazık ki, yakında sevişmek ile tecavüz etmek arasında fark bile anlaşılmaz olacak..."

 "Küçük kız çocuğuyla evlenmeyi kabul eden bir zihin, çıplak kadınlara da bakamaz, çünkü zavallıdır"

 "10 yaşındaki bir küçük kız çocuğuyla evlenmeyi kabul edebilen bir zihin, sevişemez...

10 yaşındaki bir küçük kız çocuğuyla evlenmeyi kabul eden bir zihin, çıplak kadınlara da bakamaz çünkü o bir zavallıdır...

Ne yazık ki erkekler zavallılaştıkça, kendi zavallılıklarını ört bas edebilmek için kadınları günah keçisi yapıyorlar.

Ne yazık ki ancak kadınlar günahkâr olunca, onlarca kız ve erkek çocuğa tecavüz eden koca koca adamlar ahlaklı olabiliyor..."

 Röportajın tamamı için buraya tıklayınız

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler