Algan Hacaloğlu

Çekin haksız hukuksuz elinizi 81 Yaşındaki ‘Emine Ocak’ın’ üzerinden

28 Ağustos 2018 Salı



Yaptığınız çok büyük bir ayıp ve vicdansızlık. Zira O, 18 yıl evvel karanlık güçler tarafından katledilen, hala çözümlenmemiş bir ‘faili meçhul cinayetin’ kurbanı olan HASAN OCAK’ın Annesi. Güvenlik güçleri olarak ona şiddet uygulamak yerine, Yargı Organı ile beraber, Onun 18 yıldır yüreğini yakmakta olan evlat acısı yangınının sönmesini sağlamalısınız. Çaresizlik içinde, 700. kez meşru hak arama eylemi yapan ‘Emine Ana ve diğer Cumartesi Annelerine’ eziyet etmek yerine, onların ellerinden öpmelisiniz. Emine OCAK’tan, oğlunun katillerini bugüne kadar bulamadığınız için, hunhar cinayetin üzerindeki derin devlet şüphesini ortadan kaldıramadığınız için, Yargı Organı ile beraber

ÖZÜR dilemelisiniz

Hasan OCAK, 13 Nisan 1965 Tunceli doğumlu idi. Öğretmendi, kadrosuzdu; geçim için çay ocağı işletiyordu. Avcılar’da ailesi ile beraber oturuyordu. Yaşam kavgası veren ancak mutlu ve sosyal duyarlılığı yüksek altı çocuklu bir ailenin mensubuydu.

21 Mart 1995 akşamı evine gitmek için işyerinden ayrılmış, ancak Aksaray’da güvenlik güçlerince gözaltına alınmış; Gayrettepe’deki Terörle Mücadele Şubesinde sorgulanmıştı. Parmak izleri alınmış, ancak tanıkları olmasına rağmen ‘gözaltına alındığı’ Emniyet Teşkiları tarafından inkar edilmişti.
Sonra, 25 Mart 1995’de, Beykoz Buzhane Köyü Dedeler Mevkii’nde yol kenarına atılmış, işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulunmuştu.

27 Mart 1995 günü 50. Cumhuriyet Hükümeti’nde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı olarak göreve başlamış olmam nedeniyle, konu danışmanlarım ve ailesi tarafından bana intikal ettirilmiş; ben de derhal İstanbul Adli Tıp Kurumundaki “01 Ocak 1994-09 Haziran 1995” dönemine ait tüm ‘faili meçhullara’ ait dosyalara el koydurmuştum.

İncelenen 290 dosya arasından Hasan OCAK dosyası bulunmuş; ilgili dosyadan, Hasan OCAK’ın, “iple boğularak işkence altında öldürüldüğü; ceset üzerinden parmak izinin alınmış olduğu, cesedinin yakınlarına haber verilmeden Devlet tarafından Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldüğü” bilgilerine ulaşılmıştı. Sonra mezarı bulundu, cesedi kardeşleri tarafından teşhis edildi.

Oysa üzerinde; dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in sıcak parafları bulunan resmi yazıyla bana, “Hasan Ocak’ın gözaltında olmadığı, hiç gözaltına alınmadığı, suçlu olarak aranmadığı” söylenmişti. Ancak veriler ve bulgular tam tersini göstermekteydi. Parmak izlerinin daha evvel Savcılık ve Emniyet tarafından alındığı, kimliğinin belirlendiği, işkence altında öldürüldüğü ve Beykoz civarına terk edildiği; bu gerçeklerin, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı olarak inceleme başlatmış olmama rağmen, benden saklandığını saptamıştım.

Aradan dört yıl geçecek, Hürriyet Gazetesinden Gülden Aydın bana, “Siyasette sizin için en kötü gün hangisiydi?” diye soracaktı. Ben de hiç tereddüt etmeden; “Siyasette en kötü günüm, Devletin bir Bakanına, yani bana, Hasan Ocak hakkında yalan söylendiğini anladığım gündür. Çünkü ben o yalanla, Hasan Ocak ailesine yanlış bilgi sunmuştum. O nedenle, 1995 yılı Haziran ayında eşim Mutsel ile beraber Ocak ailesinin evine gidip, Emine Ocak ve ailenin bütününden ‘Devlet Adına Özür’ dilemiştim.

Hasan Ocak’ın infazından 8-9 yıl sonra, anne Emine Ocak'ın başvurusu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye hakkında dava açmıştı. Mahkeme 12-16 Nisan 1999 tarihleri arasında Ankara Adliyesi’nde yapılacak olan tanık dinleme duruşmasında, benim de dinlenmemi istemişti.
Duruşmada, AİHM hakimlerinin “Bu vaka konusunda bildiklerime ilişkin” sorularını açık yüreklilikle yanıtlamıştım. Mahkeme Türkiye’yi, “yaşam hakkını ihlal ettiği” gerekçesiyle suçlu bulmuş; Temmuz 2004’te, “Devletin Ocak ailesine 25 bin Euro gibi sembolik boyutta manevi tazminat ödenmesine” karar vermişti.

NOT: Bu konunun devamı ve diğer ayrıntılarını, bu yılın başında CİNİUS Yayınevi tarafından basılıp internet üzerinden satışa sunulan “SİYASETTE TUTKUYLA YAŞANAN YILLAR” adlı kitabımın (153-161) nolu sayfalarından ulaşabilirsiniz..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları