Erinç Yeldan

İki büyüme öyküsü: ABD ve Türkiye

12 Eylül 2018 Çarşamba

“Piyasalar” nefesini tutmuş, 13 Eylül’de toplanacak olan Merkez Bankası Para Kurulu’nun faiz kararını bekliyor. “Faiz oranı arttırılacak mı?” Yoksa “Merkez Bankası gene faizi sabit tutarmış gibi yaparken efektif olarak faizleri arttırma becerisi mi sergileyecek?” … Sorular, yorumlar, anketler uzayıp gidiyor.
Oysa bu hafta başında son derece önemli bir veri seti yayımlandı ve paranın fiyatı tartışmaları arasında kaybolup gitti: TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi 2018’in ikinci çeyreğinde, yıllık bazda yüzde 5.2 büyüme göstermiş. Ancak, büyümenin niteliği ve hangi sektörlerden kaynaklandığı irdelendiğinde, ortaya reel sektörlerde ciddi bir daralmanın yakın olduğu gerçeği dökülüveriyor. Verilere göre tarım sektörü yüzde 1.5 daralmış (geçen sene yüzde 7 büyümüş idi). Sanayi sektöründe büyüme hızı yarı yarıya düşmüş (yüzde 4.3); yakın dönemin büyüme öncüsü inşaat ise yüzde 0.3 ile neredeyse yerinde saymış, verilen onca teşvike ve siyasi ödünlere karşın…
Milli gelirin ardındaki talep unsurlarına gelince, ekonomik aktivitenin gerek kamu, gerekse özel sektör tüketim harcamalarıyla ivmelendirildiği; sabit sermaye yatırımlarında ise göreceli bir yavaşlama olduğu görülüyor. İthalatın durduğu bir ortamda da net ihracatın sınırlı bir katkısı olduğu hesaplanmış. Dolayısıyla Türkiye’nin (yeniden, bir kez daha) iç talebe dayalı, borçlanma olanaklarının sonuna değin zorlandığı bir büyüme sergilemiş olduğu anlaşılıyor.

***

Diğer yandan Atlantik’in öte yakasından, Amerikan ekonomisinden de benzer bir büyüme öyküsünün yaşanmakta olduğunu gözlüyoruz. ABD 2018 ikinci çeyrekte, 2017’nin görece dönemine göre yüzde 2.9 büyümüş durumda. Söz konusu büyüme oranı ABD ekonomisinin uzun dönem ortalaması olan yüzde 3.3’ün altında ve 2015’ten bu yana gözlenen en düşük oran.
Veriler Amerikan ekonomisindeki büyümenin ardındaki en önemli değişkenin şirketler kesimi sermaye yatırımlarından kaynaklandığını gösteriyor. Buradaki alt kalemler ise çoğunlukla fikri mülkiyet (hizmetler sektörü) ve enerji (kaya gazı) yatırımları. Her iki grup yatırım harcaması da şirketler kesiminin yüksek kâr beklentileriyle ilintili.
Amerikalı Marksist iktisatçı Michael Roberts’in bulgularına göre ABD’de şirket kârları bu yılın ikinci çeyreğinde toplamda 72 milyar dolar artış gösterdi. Bu rakam birinci çeyrek boyunca 27 milyar dolar düzeyinde idi. Söz konusu artış geçen seneden bu yana yüzde 7.6’lık bir sıçramayı ifade ediyor. Finans kesimi kârlarını bir tarafa bıraksak dahi, şirketler kesimi kârlılığındaki yıllık artış yüzde 6.6’ya ulaşıyor; yani kâr oranlarında ortalama büyüme hızının çok üstünde bir sıçrama söz konusu olduğu anlaşılıyor.
ABD’de şirketler kesimi kârlılığının bu denli artmasına yol açan etkenlerin başında Trump yönetiminin kurgulamış olduğu vergi iadeleri ve vergi istisnalarına dayalı genişleyici maliye politikası ve bunun getirdiği servet transferleri yatmakta.
Atlantik’in iki yakasında benzer bir büyüme öyküsü: Devlet eliyle potansiyel büyümenin sınırlarını zorlayan politika tercihleri.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları