Kıyametinizi burada mı kopartırsınız? Paket mi yapalım?

14 Eylül 2018 Cuma

Kız çocuklarının kafasına erkenden geçirilen ve omuzlarına ciddi bir dini kimlik ve sorumluluk yükleyen başörtüsünün, Ortadoğu’da aydınlanma devrimi yaşamış bir coğrafyada politikacılar tarafından siyasi bir simge olarak kullanılmasının ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin tartışılması, insan hak ve özgürlüklerine aykırı faşizan bir durum olarak görüldüğünde...
Dini değerlerin iktidar talipleri tarafından açıkça suiistimal edilmesi önemsenmediğinde...
Dini siyasete açık açık alet edenlerin gerçek birer demokrasi havarisi olabileceğine kanıldığında...
İnanç özgürlüğü maskesi altında inanç baskısının bir mahalle baskısına dönüşmesi umursanmadığında...
Laiklik bir hakaret sıfatı olarak kodlanıp küçümsendiğinde...
“Ülkenin gerçekleri ve halkın istekleri” olarak tanımlanan cehalet rüzgârı, avuçlar parçalanıncaya kadar alkışlandığında...
Ülkeyi kendi şahsi şirketi gibi yönetmekten gocunmayan, hukuktan eğitime her alanda taraflı ve niyeti belli bir kadrolaşmayla iktidarını sağlamlaştıran, bu arada özgürlüklere ve medeniyete açık açık savaş açan, ülkeyi bir yıkıp sonra yeni baştan yaratan muktedirlerin yollarına içeride ve dışarıda kırmızı halılar serildiğinde...
O özgüvenle başa gelenler gözümüzün içine baka baka tarikatlarla işbirliği hatta suç ortaklığı yaptığında...
Sonra yavuz hırsız ev sahibini bastırdığında...
Cevapsız soruların, şaibeli ilişkilerin, gizli birlikteliklerin gölgesindeki bir darbe girişimi, adı konmamış asıl darbeye zemin hazırladığında...
Zemini hazırlanan asıl darbe hiçbir engele toslamayıp, tıkır tıkır işleyip ülkenin aydınları, gazetecileri, öğretim görevlileri, milletvekilleri, işadamları enselerinden tutulup hapse atıldığında...
Yargı bağımsızlığı ayyuka çıktığında...
Muhalif medyaya baskılar arttığında...
Gazeteler tek elde toplanıp, tek bir ses olmaya zorlandığında...
Ülkenin eğitim sisteminin altı üstüne getirildiğinde...
Liselerin çoğu İmam Hatip’e çevrildiğinde...
Anaokullarını bile tarikatlar ele geçirdiğinde...
Ülkenin kurucularına “iki ayyaş” denildiğinde...
Resmen tek adam rejimine geçildiğinde bile;
Kopmayan ama sanki her an koptu kopacak gibi duran şu kıyamet var ya...
İşte o kıyamet yok.
O kıyamet gerçekten olsaydı...
Varlık vergisi zamanında kopardı.
Dersim isyanı zamanında kopardı.
6-7 Eylül’de kopardı.
Köy Enstitüleri kapatıldığında kopardı.
Sahte bir Atatürkçülük adına yapılan güdümlü askeri darbelerden sonra kopardı.
İşkenceci polisler, askerler itiraflara başladığında kopardı.
O korkunç Sivas yangını sırasına kopardı.
Kürt ve Türk aydınların ardı ardına öldürüldüğü 90’lı yıllarda kopardı.
Dünya tarihiyle sabit, insanlar değerleri ellerinden alınınca kıyameti kopartmıyorlar.
Yanı başlarındaki insanlara zulüm yapılınca da kopartmıyorlar.
Aldatılınca da kopartmıyorlar, dolandırılınca da.
Bizzat özgürlüklerini kaybedince ve hatta canları alınınca bile kopartmıyorlar.
İnsanlar kıyametin kopmasından o kadar çok korkuyorlar ki...
Kıyamet gibi bir hayata sessizce katlanıyorlar.
O yüzden bugün “Karma eğitimden vazgeçilirse kıyameti koparırız” diyen politikacılara hiç itibar etmeyin.
Zamanı gelir, karma eğitimden de vazgeçilir.
Evlenme yaşı da aşağılara çekilir.
Toplumsal cinsiyet rolleri açık açık dini hassasiyetlere göre en baştan belirlenir.
Ve o kıyamet kopmaz.
Kıyamet denilen şey bizim anavatanımız;
Biz birbirimizden koparız; bu iklimde, o yine kopmaz.
Bunca zamandır kopmayan kıyametten, bundan sonra da medet umulmaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları