Bir yazıyla iki akbaba vurmak: Fethullah ve Adnan

23 Eylül 2018 Pazar

FETÖ’nün tedarikçisi Adnancı mafya ve avukatları, kendileriyle mücadeleye giren bazı isimleri; örneğin eski AKP milletvekili Emin Şirin ve İstanbul Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan’a yaptıkları gibi, sahte suçlamalarla ihbar edip değersizleştirmeyi, mahkemelerde süründürmeyi ve hatta Ergenekon davasına dahil ederek tutuklatmayı başarmışlardı!
Geçen hafta, çeteden bir yıl önce ayrılan eski bir Adnan Oktar müridiyle kendi isteği üzerine avukatlarımın hazır bulunduğu bir görüşme yaptık.
Anlattıklarına bakılırsa, Adnan Oktar ve “hukukçuları” beni nasıl “bitireceklerine” dair de bir toplantı yapmışlar. Önce, sahte suçlamalarla karalanacak “Edipler” diye bir listeye eklemeyi düşünmüşler. Çakma kanıtlar, çakma tanıklarla tuzağa düşürülüp mahvedilecekler listesi…
Sonra vazgeçip “yargı taciziyle” yıldırmayı seçmişler. Eski Adnancıya, elbette ki niye “mahv” listesinden çıkarıldığımı sordum.
“Çünkü dövüşürdünüz!” dedi. “Biz sizi yüzde yüz yok ederdik, ama siz de bize yüzde on ya da yirmi zarar verirdiniz ki, bunu göze alamazdık!”
Elbette dövüşürdüm de binlerce bendesi, onlarca avukatı, devletin içinde adamları ve arkasında FETÖ’nün desteği olan bir mafyaya ben tek başıma ne zarar verebilirdim ki?

***

Anlayamadığımı söyledim.
Deneyimli avukatım Dr. Başar Yaltı, ne anlamam gerektiğini bilgece açıkladı: “İki testi çarpışınca birisi dağılırsa öteki çatlar. Bazen çatlağı göze alamayabilirsin!”
Eski Adnan Oktar müridiyle yaptığım görüşmeyi tabii ki kayıt altına aldık.
Çetenin kimlere neler yaptığını dinleyince, artık ellerinden ucuz kurtulduğumu düşünüyorum…
Yargı saldırısı 2013 yılında başladı.
Adnancı pek çok motor ve makinistin yaptığı suç duyurularından ipe sapa gelmeyen bazıları, soruşturma aşamasında Anadolu Adliyesi’nin hakiki ve dürüst cumhuriyet savcıları tarafından reddedildi. Dava konusu edilmedi.
İfade vererek savuşturduğum şikâyetler arasında, Fazıl Say’ın mahkûm edildiği davayı açan Ali Emre Bukağılı’nın Av. Ayşe Toprak aracılığıyla yaptığı suç duyurusu da vardı.
Ancak Adnan Oktar ve şürekâsının hakkımda yaptığı suç duyurularından çoğu, kimi Adnancı mafyayı karşısına almaya çekinip dosyayı yargıya havale ederek başından atan; kimisi ise doğrudan FETÖ’cü cumhuriyet savcıları tarafından mahkemeye sevk edildi ve 2013’ten sonraki beş yıl içinde, bazıları birleştirilen toplam 6 davada yargılandım!

***

Ne ilginçtir ki Ali Emre Bukağılı’nın savcılıkta reddedilen şikâyet dilekçesinde yer alan ve tamamı Adnan Oktar’a hakaret olarak sunulan suç isnatları; hemen ardından bizzat Adnan Oktar tarafından açılan ve üç yazımı konu alan birleştirilmiş davada karşıma çıkacaktı!
Ahmak ıslatan gibi yağan suç duyuruları için ifade vermeye gidişlerimle hazır bulunmam gereken dava duruşmaları arasında Anadolu Adliyesi’nin “kanun zoruyla” bağımlısı olmuştum! Çilekeş avukatlarımla birlikte her hafta en az bir kez Kartal yolcusuyduk… Birlikte hazırladığımız soruşturma safhası ve sonrasının yazılı savunmaları için harcadığımız zaman da cabası.
Ama Adnancıların hedefi, sadece adliye yollarında helak ya da mahkûm olmam değil; zaten son derece mütevazı mali gelirimi tazminat ve uzlaşma bedellerine harcatıp iflas bayrağını çektirmekti!
Böyle bir hedefe konulduğumu, Adnancı mafyanın Adalet Bakanlığı’nın “uzlaşma” kurumunu alet ettikleri müthiş bir tezgâhta, binlerce kişiye yaptıkları suç duyurusundan vazgeçmek için aldıkları tazminatlarla 30 milyon TL civarında gelir elde ettiğini öğrendiğim zaman anladım!

***

Ama bu tezgâhtan habersiz olduğum süreçte bile mafyanın hakkımda açtırmayı başardığı hiçbir dava öncesi şahsen uzlaşmayı kabul etmedim, “uzlaştırma” kurumuna gitmedim.
Açılan davalardan ilk ikisi ve hayati önemde olanları, bugün yazmış olmaktan gurur duyduğum, çünkü FETÖ ve Adnancı mafyanın aynı patronaj altında devletiyle, toplumuyla Türkiye’yi çürüttüklerini herkesten önce vurguladığım “Dünya yalan, narkoz şirketten” yazısına dairdi.
24 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan bu yazıya Fethullah Gülen İstanbul (Çağlayan) Adliyesi; Adnan Oktar ise Anadolu (Kartal) Adliyesi’ndeki 2. Asliye Ceza mahkemelerinde ayrı ayrı dava açtılar. Her iki davada da 2 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyordum…
Fethullah Gülen, sefil tarihçesinde ilk kez bir kadın gazeteciyi şahsen dava ediyordu. 17/25 Aralık’a iki ay vardı ve cemaat henüz FETÖ diye anılmıyordu.
Devamı haftaya.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024
Kibir ve kir 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları