Şimdi, fena halde ATTİLÂ İLHAN...

11 Ekim 2018 Perşembe

Attilâ İlhan: Açalım parantezi: Doğumu 1925, Menemen... Ortaya o minik çizgiyi - tireyi koyalım - Ölümü 11 Ekim 2005, İstanbul... Kapayalım parantezi...
Gelin görün ki, kapanmıyor parantez. Kapamak istemiyorum parantezi. Çünkü Attilâ İlhan’a fena halde ihtiyacımız var!
“Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır” diyen direnişçi Attilâ İlhan’a...
“Kimi sevsem , sensin!” diyerek, sonsuz aşkı ve hep sevmeyi her daim körükleyen Attilâ İlhan’a...
En çok, en çok tartışmacı Attilâ İlhan’a gereksinimimiz var. Politikayı, egemenliği, gücü, edebiyatı, romanı, şiiri, denemeleri, öğretileri tartışmaya açan; son gününe dek sormaktan, sorgulamaktan, bilinçlendirmekten geri kalmayan Attilâ İlhan’a ihtiyacımız var...
Sadece memleketin değil, toplumun, insanın, renklerin, tatların, zevklerin, inançların, duyuların, sözlerin, şarkıların, gazetelerin, gazetenin, ortadan bıçakla kesilmiş gibi; iyi /kötü, güzel/çirkin, doğru/yanlış, ahlaklı/ ahlaksız, siyah/ beyaz, yandaş/vatan haini diye ikiye ayrıldığı; zorla, mecburen, ite kaka, kanırta kanırta , kahrede ede ikiye ayrıştırıldığı bir ortamda ... Attila İlhan’a ihtiyacımız var.

Aydınlanma işçisi
Evet sevgili okurlar, Kurtlar sofrasındayız... Korkuyoruz, susuyoruz, kaçıyoruz, aklımızdan ve yüreğimizden her geçeni söyleyemiyoruz... Hele hele hiç soramıyoruz... Ve paramparçayız.
Attilâ İlhan sosyalistti... Aydınlanma işçisiydi... Tartışma emekçisiydi...
Asla ödün vermediği iki ilke bağımsızlık ve özgürlüktü. Hem toplum hem birey için savunduğu bağımsızlık ve özgürlük... Gerçek özgürlüğün ve bağımsızlığın ana koşulunun tartışma olduğunu savunurdu.
“İlericilik bir inanç işi değil, bilinç işidir, yani yöntemdir” diyordu.
Diyalektiğe inancı sonsuzdu... Onunla her karşılaştığımda , her konuşmamıza ortaya, “tez- antitez” sözcükleri yayılırdı... Sağa da sola da, ama en çok dogmacılığa, bir öğretiye körü körüne bağlanmaya savaş açmıştı. Her denemesinde, bütün roman dışı kitaplarında bu direnişi sergiledi.
“O sözler ki acıdır / mapusane avlularında / demir kırbaçlar gibi şaklar “ diye başlayıp; “o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan / uğrunda asılırız.” diye biten savunması bugün hâlâ geçerli...
Sevgili Attilâ İlhan... Bugün de çok konuşuluyor idam cezası falan... Henüz asmıyorlar ama sürüm sürüm süründürüyorlar, ağızlardan çıkan “Barış” sözcüğü için... Ve sadece barış istedikleri için bir araya gelen, katledilen 103 insanı yeniden yeniden öldüren bir adalet sistemine fırlatıyorlar parçalanmış ruhlarımızı...

İzmir ve Böyle Bir Sevmek
Bilmez değilim, Attilâ İlhan deyince bir avucunda İzmir’i bir avucunda da sevmeyi tutmak ister tüm genç insanlar.
Onun dizeleriyle İzmir’e yeniden sevdalanılır. Kordon boyu alev alev yanar, Basmane’de ya da Pasaport’ta kadınlar yağmuru durdurur, bulutlara meydan okur, kullanılmamış gökyüzüne uzanır... Hiç yorulmaz İzmir mehtap yorgunluğu dışında... Ve nasıl bir sevdaysa, eskitemez yıllar İzmir aşklarını...
Sanmayın ki o aşklar, o sevgililer unutuldular. Zaten belki de gerçek değildi, birer umuttular.
Sonra... Malum, nerede olursak olalım, Attilâ İlhan’ın geleneksel halk şiirinden, divan edebiyatından ve dünya edebiyatından yoğurduğu hamurla yazdığı şiirlerle dün olduğu gibi bugün de aşka âşık eder insanları...
Sevgilinin gözleri, gözlerimize değince, felaketimiz olur ağlarız... Günler haftalar ellerimizde ufalanır, mevsimlerden sonbaharsa intihar etmiş yaprakları toplarız... Tüm genç kızlar, azıcık okşansak, çocuklaşırız... Tüm delikanlılar, bir şehre geldiklerinde, başka bir şehre giden Pia’nın peşine düşer... İzmir, İstanbul, Ankara’dan taa Singapur’a, Marsilya’ya, dünyanın öteki ucundaki limanlara savruluruz...
Yaşayamadığımız serüvenleri, bizler Attilâ İlhan’ın dizeleriyle yaşarız...
Aşkı da direnişi de kışkırtan Attilâ İlhan’lar şimdi her zamankinden daha çok gerekli...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları