Olaylar Ve Görüşler

Herkesin yanıt beklediği sorular

22 Ekim 2018 Pazartesi

Devlet ve siyaset adamları acaba niçin “kendi geçmişlerini satın alacak kadar zengin olmadıkları” gerçeğini görmüyor? Paraları mı çok, akılları mı yok? Sorular sorulacak, yanıtlar alınacak, o yılların maskesi düşecek.

 

İktidar sözcüsünün İngiliz vatandaşı Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın “kaybına” ilişkin görüşünü açıklarken “derin devlet” vurgusu yapması; Türkiye’nin yakın geçmişte benzer bir “derin devlet tecrübesi” yaşadığını anımsatması “derin devletin korku üretme klasiğini” anımsattı.
Devlet Bahçeli’nin “12 Eylül öncesi bir gerçektir, yaşanmıştır” pişkinliğiyle “askeri darbe aklaması” aslında MHP’nin yönlendirici özelliklerinden biriydi. Partinin erken unutulan tarihinin temel özelliklerinden biri olan “derin devlet yönlendiriciliğinin” izlerine ancak sorularla ulaşmak mümkün. İlk soru önemli.
Ülkücü Komandolar özgürlüğün filizlendiği 60’lı yıllarda “derin devletin vurucu gücü olarak devşirilirken” ülkenin sokaklarında ölümün kol gezeceği acaba neden kimsenin aklına gelmedi?
Bu sorunun uzun süredir yanıtı yok ama hemen yanıtlanacak binlerce soru var.

Arkadaşlar iletir
*Alpaslan Türkeş Ülkücü Komandolarıyla ilişkisini “Ben onlarla görüşmem, arkadaşlar var. Biz taktikleri hazırlarız. Yapabilecekleri konularda onları aydınlatırız. Arkadaşlar onlara iletirler” diye açıklamadı mı? Yıllar sonra “kendi gençlerinin teröre karışmalarını önlemeye çalıştıklarını ”savunurken “cinayetlerin ayrı şeyler olduğu” söylemedi mi?
*Alpaslan Türkeş Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “yönetime el koymaya çağıran” bir siyasal hareketin derin devletçi darbe sever lideri değil mi?
*Ülkücü Bozkurtlar 1970’lerin can pazarında arkalarına güvenlik ve haber alma örgütlerinin “örtülü desteğini”, yeraltının “açık katkısını” alarak dahası ırkçı, dinci, liberal her kapıyı çalarak, her aşamada herkesle; AP, MSP, DSP, ANAP ve de AKP ile iktidar sofrası paylaşmadılar mı ?
* 70’li yılların sonunda “devlet güçlerine yardımcı güçler” örtüsünün altında kimi zaman “resmi/ nizami” kimi zaman “gayri resmi/ gayri nizami” ama her zaman ayrıcalıklı silahlı sivil güç olmadılar mı?
* Darbelerin muhtıraların gerekçelerini oluşturmadılar mı? Eylül darbesine uzanan yıllarda terör eylemleri içinde yer almadılar mı? 12 Eylül döneminden bugüne “fikirleri her zaman iktidarda” kendileri “ya maphusta mazlum ya koltuk yanında mahsun” değil mi?

Sorular aydınlatıyor
* Türkiye onların elinde “yanıtsız soruların” değerli olduğu bir ül- ke olmadı mı? Örneğin Türkeş’in “İngiliz ve Alman bankalarındaki marklarının, dolarlarının, sterlinlerinin (8 Ocak 2006) belgeleri” tarihe aktarıldı mı, kozmik oda baskınında pazarlık konusu oldu mu?
* Seval Türkeş, “Ülkücülerin arasına ajanlar sokulduğunu söylemedi mi? “Ülkücülükle mafya bir arada olmaz” demedi mi? Muhsin Yazıcıoğlu‘nun parti içi muhalefetinin çıkış noktası “Ülkcülerin devletin güvenlik birimlerince yönlendirilmeleri” savı olmadı mı?
* İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ Ağca firarı için “ kaçmadı kaçırıldı “ dedi ama neden “soruşturma için ek süre” vermedi?
* Ağca dünyanın gözünün içine baka baka “Çatlı şefimizdi” demedi mi? Ağca televizyonda “CIA ile ilişkin var mı” sorusunu yanıtsız bırakmadı mı?

Savcı Doğan Öz
* Savcı Doğan Öz Bülent Ecevit’e sunduğu raporunda “Yaygınlaşan şiddet olaylarının kontrgerilla gibi gizli örgütlerce yönlendirildiğini” belirterek dava açma aşamasında olduğunu bildirmedi mi?
* Doğan Öz’ü öldüren İbrahim Çiftçi, 4 kez idama mahkûm olduktan sonra Askeri Yargıtay aşamasında “hukuki zorunluluk nedeniyle” beraat ettirilmedi mi?
* Ecevit “Kontrgerilla hareket halindedir. “1Mayıs’ta parmağı var” demedi mi? “Bazı örgütlerinin zaman yitirmeksizin kontrol altına alınmasını” istemedi mi?
* Avukat Cem Alptekin16 Mart Davası’nda “Kontrgerillayı” mahkeme önünde kanıtlamadı mı?

Zaman zaman ajanlar
* Kurşunun adam ayırmadığı o yıllarda “Ankara’nın Kepekli Boğazı mevkiinde içinde vukuatlı iki Bozkurt ve iki makineli tüfek” Bahçeli’nin beyaz Reno’sunda” yakalanmadı mı? Siyasetin sol ucunun pankarttan, afişten, bildiriden işkenceli sorgulardan geçtiği günlerde, Devlet Bahçeli’nin “ifadesinin bile alınmaması” şaşırtıcı değil mi?
* İpekçi cinayetinden, Papa suikastına kadar her olayda Ağca’nın yanında olanların tümünün Ülkücü Hareket’le organik bağı olduğu kanıtlanmadı mı? Adı geçenler yabancı gizli servisler adına çalıştıklarını söylemediler mi?
* Ülkü Ocakları Başkanı Yıldırım bu ilişkileri “Türk devletinin maruz kaldığı tehlikeler karşısına Ülkücülerden başka sadakatle duracak bir başka grup olmamasıyla” açıklamadı mı?
- Çoğu ülkücü “kullanılmış olmaktan” yakınmadı mı? “Kullanılmış olma” eleştirisi cezaevinden çıkanların “simit parası bile bulamadıkları” yaklaşımıyla yanıtlanmadı mı?
* Haluk Kırcı, Çatlı’nın 1980 sonrası MİT’le, 90’lı yıllarda Emniyet’le çalışmasını bir zorunluluk olduğunu yazmadı mı?

Terör bilmecesi
* Kahramanmaraş kırımı Ülkücü Bozkurtların katıldığı en vahşi eylemlerden biri olmadı mı? İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş katliamın göz göre göre geldiğini, MİT’in hükümete istihbarat vermediğini, dahası Maraş’taki katliama bizzat katkı yaptığını söylemedi mi?
* Olay başlamadan önce ABD Büyükelçiliği CIA deneyimli 1. Kâtibi Alexander Peck, Maraş’ta değil miydi?
* Özel Harp Dairesi “iltisaklı” Mehmet Ali Çevikel’in Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu ile ilişkisi Maraş soykırımında ve 16 Mart katliamı yargılamalarında açığa çıkmadı mı?
* Uğur Mumcu “Mehmet Ali Ağca.. Oral Çelik.. Abdullah Çatlı ve Mehmet Şener..” için “Bu dört teröristin ardında 12 Eylül öncesinin terör bilmecesi saklıdır” diye tarihe not düşmedi mi? “Ağca-Çelik -ÇatlıŞener çizgisinin” örgütlerini, amirlerini, memurlarını ve elbette, tetikçilerini tek tek açıklamadı mı? Türkiye’nin karanlık geleceğinin ipuçlarını vermedi mi?

Geçmiş satın alınamaz
Her şey herkesin gözü önünde yaşanmış olsa da, herkesin yanıt beklediği binlerce soru var. Ancak bir tek soru ve bu sorunun yanıtı çok önemli:
Devlet ve siyaset adamları acaba niçin “kendi geçmişlerini satın alacak kadar zengin olmadıkları” gerçeğini görmüyor? Paraları mı çok, akılları mı yok?

Maske düşecek
Geç kalınmış değil, çürümenin, dağılmanın, çökmenin erken unutulan tarihi elbette anımsanacak. Ve de herkes kendi geçmişini satın alacak kadar zengin olmadığını bir gün mutlaka anlayacak. Sorular sorulacak, yanıtlar alınacak, o yılların maskesi elbette düşecek.  

Erbil Tuşalp
Gazeteci - Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları