Sagalassos’ta kadın emeği mucizesi...

25 Ekim 2018 Perşembe

Bir çiçek bahçesinin ortasındayım. Yüzyılların, coğrafyanın, yüce Toroslar’la Akdeniz arasındaki muhteşem doğanın ortasındayım... Çevremdeki çiçeklerin adları, Hülya, Hanife, Döndü, Serpil, Hamide, Nur, Nurcan, Zeynep, Emsal, Hatice... (Adlarını sayamadıklarım bağışlayın.) Cıvıl cıvıllar, yaşları kaç olursa olsun hepsi “genç”, hepsi güler yüzlü, hepsi yapıcı. Yaşadığımız kaotik, kindar ve saldırgan ortam sanki buralara hiç uğramamış... Baştan başlıyorum.

Dur yolcu!
Burdur ili, Ağlasun ilçesindeyim. Bilenler, görenler bilir; (bilmeyenler, görmeyenler, çok ayıp eder) Ağlasun, Türkiye’nin en görkemli antik kentlerinden biri olan Sagalassos’a 7 km mesafededir.
M.Ö. 10 bin yılına dayanan, insanın gözlerini kamaştıran kalıntıları, akıllara şaşkınlık veren ve suları hâlâ akan anıtsal çeşmesiyle, bu ünlü antik kenti burada uzun boylu anlatmayacağım. (Meraklısı Cumhuriyet’te “Sagalassos Yolcusu Kalmasın” yazıma bakabilir.) Bugüne dek Sagalassos’u ve çevredeki güzelim gölleri ziyaret edenler, Ağlasun’dan geçer giderler, durmazlar, soluklanmazlardı bile!
Ama artık yok öyle şey! “Dur yolcu!” diyoruz. Dur ve Ağlasun’da, Ağlasunlu kadınların gerçekleştirmekte olduğu mucizeye tanıklık et diyoruz. Duracaksın, göreceksin, katılacaksın, parçası olacaksın ki, hedefe ulaşılsın!

UNESCO’nun geçici listesinde
Mucizenin başlangıç noktasında iki vakıf ve aralarındaki işbirliği var: İlki, 2014 yılında kurulan Sagalassos Vakfı (SV). Çok çalıştılar ve kısa sürede antik kentin arkeolojik değerlerini dünyaya kabul ettirdiler. Sagalassos’u UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne geçici olarak kaydettirdiler.
“Anatolian Artisans” (AnArt) (Anadolulu El Zanaatkârları) Vakfı ise 1999’da Washington DC’de kurulmuş. Amaçları kültür ve kalkınma arasındaki ilişkiyi güçlendirerek düşük gelirli el zanaatkârlarına sürdürülebilir gelir sağlamak. Soma’daki “katliamdan” sonra, Somalı kadınlara atölyeler kuran, onlara istikrarlı gelir sağlayan onlar. Daha önce GAP bölgesinde, Samsun, Trabzon’da, halen Küçükçekmece’de Suriyeli mülteci kadınlarla çalışan onlar.
UNESCO’nun bir yeri geçici listeden kesin listeye alması için arkeolojik, mimari vb. üstünlük yetmiyor. Yörenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesine katkıda bulunmasını da şart koşuyor. Bu koşul, iki vakfın işbirliğine yol açtı.
İki vakfın başkanları, Yıldız Yağcı (AnArt) ve Münir Ekonomi (SV) ile birlikte yöreye gidip Ağlasun’da 6 ayda gerçekleşmekte olanı izlediğimde çok etkilendim.

Taştaki resmi kumaşa işlemek
İşe, geçen mayısta başlanmış. Çalışmaya katılmak isteyen kadınların seçimiyle... Yıldız Yağcı görmüş ki elişlerinde “modelleri” herkes internetten bulup çıkarıyor, kimse çevredeki güzelliğe bakmıyor... Derhal işin ehli iki uzman eğitmeni, Claire Burkert ve Suzan Viceryl’i Ağlasu ve Sagalassos’a salmış... Onlar, yöre özelliklerine uygun modelleri bulup, kadınlara teknik ve estetik eğitim vermiş. (Tüm evreleri anlatmaya yerim yetmez, atlıyorum.)
İşte Ağlasun’un orta yerinde koca bir çınarın gölgesinde (ölçtürmüşler, 1100 yıllıkmış) Belediye Başkanı Aydın Kaplan’ın sağladığı bir yapıda atölye kurulmuş. 20 kadın güle oynaya, yakında hem Türkiye’ye, hem dünyaya sunacakları el becerilerini ortaya döküyor... Boy boy çantalar, broşlar, sevimli mi sevimli keçiler... Hepsinde Sagalassos’ta binlerce yıldır var olan motifler... Taşa atalarımızın işlediği çiçekler, güller, yapraklar, salkımlar şimdi baskıda, kumaşta...

Yaşasın özgüven
Ağlasunlu kadınlar çalışıyor, ben onları dinliyorum:
“Önceden Sagalassos çiçeklerini bilmiyorduk. Baktık ama görmemişiz. Hocalar öğretti.”... “Eskiden makinede yapardık şimdi elde... İğne iplik kasnak, hep Yıldız Ablalar verdi.”... “Meğer içimizde doğuştan ressamlar varmış...”
“Ben burada en çok öğrenmeyi sevdim.”... “Dışarı yönelmeyi öğrendik.”... “Ben en çok hocalar Suzi ve Kler’i sevdim.”... “Onlar Türkçe, biz İngilizce bilmiyoruz ama çok anlaştık.”... “Onları da kendimize benzettik. Çalışırken birlikte ha bire yiyip içiyoruz.”
“Kimsenin kocası hayır demedi. İş olanağı yok. Bizim iş edinmemize sevindiler.”... “Erkekler eskiden arkamızda durmazdı. Ama ne de olsa seçildik ya, şimdi arkamızda dururlar.”
“Ben en çok güzel şey yapmayı sevdim.”... “Benim cesaretim arttı, bunu sevdim.”... “Ben en çok dünyaya açılmanın gerekliliğini anladık ya, bunu sevdim.”
Ve hepsi tekrar tekrar şunu vurguluyor: “Özgüvenim arttı.”... “Özgüvenimin bunca artacağı aklıma gelmezdi.”...
Türkiye’de güzel şeyler de oluyor... Emeği geçenlere, katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. (Ayrıntıları iki vakfın da internet sitesinde bulabilirsiniz.)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları