Geleceğe bakılmalı

12 Kasım 2018 Pazartesi

Evvelsi gün, 10 Kasım, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 80. yılıydı. 29 Ekim ve Cumhuriyet bağlamında ulusa mal olmuş diğer günlerle birlikte bu günün de daha anlamlı olması için geçmişten geleceğe uzanan bir anlayışla değerlendirilmeleri gerekir.
Çünkü Cumhuriyet, sadece geçmiş değil, çok daha önemli olarak gelecektir.

Özlemin tadı
Eski Yunan’da Heraklitos’un aynı suda iki kez yıkanılmaz; bizde Mevlana’nın şimdi yeni şeyler söylemek lazım sözleri değişim gerçeğinin altını çizer.
Bu ülkenin Cumhuriyetçileri, öncelikle bu bilinç ile donanmış ve yaklaşmakta olan 2020’lerde, 1920’lerin koşullarının bulunmadığını, bu nedenle de o günlerin uygulamalarının tekrarlanamayacağını, çoktan anlamış olmalıdır. Çünkü, bir çağdaşlaşma kararlılığı olan Cumhuriyet, bu niteliği gereği, geçmişe değil, geleceğe bakar. Bu nedenle Cumhuriyeti, geçmişe özlem ya da nostalji olarak algılamak, diğer sakıncalarına ek olarak şu iki nedenle de yanlıştır.
Birincisi, geçmişe övgüyle ya da eski güzel günler düşleriyle toplumu yanıltmak, gerçekte sağcı dünya görüşünün en temel özelliklerinden biridir. Bu ülkenin Cumhuriyetçilerinin öncelikle kaçınması gereken tuzak budur.
İkincisi, geçmişe özlemle sınırlı kalınması, ayrıca bundan doğan yanlışlara yol açıyor. Kimi Cumhuriyetçiler, o yılların yalnızca bir yaklaşımını öne çıkarıyor ve ona, uygun deyişiyle, yapışıyor. Çağdaşlaşmanın bütünlüğü bir tarafa bırakılınca, Cumhuriyet düşüncesi, hem sağın saldırıları karşısında hem de geniş toplum kesimlerinin gözünde zayıf kalıyor. Kendisini Cumhuriyetçi sayan hiç kimsenin bu derece körleşmeye hakkı yoktur. Son haftaların Andımız ve ezan tartışmaları bunun somut örnekleridir.
Oysa özlemin tadı yalnız ve ancak tam kapsamlı yaklaşımla çıkar.

Cumhuriyet, gelecektir!
Andımız’la çocuk ve genç, yalnızca eğitim sırasında karşılaşır. Bu nedenle Andımız, eğitimin bütünü içinde değerlendirilmelidir. Burada Cumhuriyet çağdaşlaşmasına dayalı olarak kullanılacak tek ölçüt ya da kriter vardır. O da Andın, çocuğun ve gencin aklının özgürleşmesine destek olup olmadığıdır. Bu nedenle Andımız konusundaki kararı vermesi gerekenler siyasetçiler değil, soruna bilimsel nesnellikle yaklaşacak olan eğitbilimcilerdir. Oysa bugünün Türkiye’sinde, Cumhuriyet çağdaşlaşmasının çok önemli bir öğesi olan ve çocuğun ve gencin yaratıcı yeteneklerini özgürlük içinde geliştirmesini temel alan eğitimden eser yoktur. Ant konusu da bu bütünün bir parçası olarak görülmedikçe yanlış yapılmış olur.
Ezan konusunun gündeme getirilmesi ise Andımız’a göre çok daha açık bir biçimde yanlıştır. Kuran, Türkçesiyle yerleşip toplumsallaşmadıkça Türkçe ezan konusunu gündeme getirmek, mükemmel bir Cumhuriyet bilinçsizliği örneğidir.
Tüm dinler gibi, İslam dini de bir toplumsal gerçekliktir. Ancak bir önemli gerçek daha var: Anadilinde dua etmek en temel insan haklarından biridir. Bilindiği gibi, bu gerçeği de gören Atatürk, Kuran’ın Türkçeye çevirisi için büyük uğraş vermiş, ancak o çabalar sonuçsuz kalmıştır. Türkiye insanından bu hakkın esirgenmesi olgusu, tüm yönleriyle, yalnız ve ancak, bu topraklarda özgür aklın egemen olduğu; Türkiye’nin de imzacısı olduğu insan hakları evrensel bildirgelerinde yer alan düşünce ve ifade özgürlüğünün tam anlamıyla geçerli olduğu ve bunun ülkenin hukuku tarafından korunduğu bir ortamda konuşulabilir. Oysa bugünün Türkiye’si böyle bir ortamdan çok, ama çok uzaktır.
Bu köşede birçok kez özetlenmiş olan Cumhuriyetin niteliklerinin bütünlüğü içinde şu noktanın altı özenle çizilmelidir: Kuruluş değerleri, 2020’lerin yerel, ulusal ve küresel gelişmeleri çerçevesinde güncelleştirilmeli; sürekli canlı tutulmalı ve geleceğe taşınmalıdır.
Bu nedenlerle, hiç unutulmamalıdır ki, 10 Kasım bir ölüm değil, kalım yıldönümüdür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları