Suudi usulü kaşık havası!

06 Ocak 2019 Pazar

Cumhuriyet, geçen hafta duyurdu: Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı davasında, beşi idam talebiyle olmak üzere 11 sanığın yargılanmasına 3 Ocak’ta başlanmış...
Ortada ceset yok. Ama cinayet var. Suç aleti yok. Ama sesi var.
Ses dalgalarının sert bir yüzeye çarptıktan sonra kaynağına geri dönmesine yankı deniyor.
Yankıları dinleyerek yön bulan canlıların en beceriklisi yarasalardır. Kendi çıkardıkları ses dalgalarının yankılarından nesnelerin uzaklığını, yakınlığını ölçerler. Gövdelerine oranla kocaman sayılacak gözleri sanılanın aksine gayet iyi görür. Ama kanatlı fare diyebileceğimiz yarasalar, karanlıkta ya da herhangi bir nedenle görüş kapalı olduğu zamanlarda yankı olgusunu, “sonar” aleti gibi kullanırlar.
Kaşıkçı suikastına dair bir senaryoyu da ben sizler için, casusluk romanları yazarı ve “Hiç Kimse*” gibi yazıldıktan sonra birebir doğrulanan, uluslararası bir başka suikastın romancısı olarak hazırladım. Yarasalar gibi yaptım, zaten hiç kimsenin görmediği “görüntülere” gözümü kapadım, yankıları dinleyerek yönü bulmaya çalıştım...

***

Türkiye’nin uluslararası yönetimlerle paylaştığı ses kayıtlarından sonra Suudi Arabistan’ın da kabul etmek zorunda kaldığı Cemal Kaşıkçı cinayeti, 2 Ekim 2018 tarihinde gerçekleşmiş. Rivayete göre katiller (nedense?) adeta “cellat sürüsü” denilebilecek kadar kalabalıkmış... Suudi prense büyük ihtimalle “ben de vardım, ben de kestim doğradım” demek için yarışan 15 ya da 16 kasap; önce özel uçak denilen, ardından tarifeli olduğu açıklanan uçaklara doluşup; İstanbul’daki konsolosluğa akın etmişler.
Onlarca kamera gelişlerini, gidişlerini kaydetmiş. Ama konsolosluğun içinden ses dinleyebilecek kadar maharetli Türk istihbaratı, güruhun gelişinden ve hatta aralarında mutlaka geçmiş olması gereken konuşmalardan kuşkulanmamış...
Cinayet sırasındaki sesleri kaydedebilen Türk istihbaratı, günler önce gelen katil güruhunu niçin merak etmedi? Aralarındaki konuşmaları niçin kaydetmedi ya da dinlemedi? Yanıt yok.

***

Suudi kral, oğlu veliaht prens ve çevresinin en çok çekindikleri terör örgütlerinden birincisi, “Müslüman Kardeşler” örgütüdür. Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılması, Suud-ABD-İsrail ortaklığına ihanetinin bedeli. Çünkü bu ülkelerin istihbaratı, Kaşıkçı’nın Müslüman Kardeşler’e çalıştığını, hatta Suudilerin örgüte soktuğu ajan listesini Müslüman Kardeşler’e verdiğini saptamış.
Merhum, deşifre edildikten hemen sonra bir biçimde kendini dışarı atmış. Geçmişinde birkaç evlilik ve boyu kadar çocukları var.
Öldürülmeden sadece 5 ay önce, gönlünü Türkiye’de adı hiç duyulmayan, zaten Kaşıkçı’nın öz çocuklarının ve ailesinin de tanımadığı; daha da önemlisi hangi gazete ya da basın organında “gazetecilik” yaptığı hâlâ meçhul, ama “Türk gazeteci” diye anılan bir hanıma kaptırıyor. Ve tek parça halinde son kez canlı görüldüğü konsolosluk kapısına, bu hanımla birlikte gidiyor.
Cemal Kaşıkçı’nın yeni bir nişanlısı olduğunu bilen ve açıklayan tek kişi var: Bizzat nişanlı hanım. Tanık yok, ortak arkadaş yok, teyit yok... Muamma bir aşk hali, yani.

***

Peki emin olduğumuz ne var?
Cemal Kaşıkçı’nın çok daha kolay ve sessizce öldürülebileceği kesinliği. Trafik kazası, zehir, hatta kör bir kurşun gerek İsrail, gerekse ABD “temizlikçileri” için çocuk oyuncağı olmalıydı!
Ama çöl geleneğine göre vahşice, kılıçla öldürülmesi gerekiyordu. ABD ve Avrupa’da benzer bir infaz düşünülemezdi, İstanbul seçildi.
Rusya Devlet Başkanı Putin, açıklamıştı: Suriye’de 800’ün üstünde rejim muhalifi ABD pasaportu taşıyordu. İstanbul’a gelen katiller de ABD ya da İsrail yandaşı ve yurttaşıydılar.
Muhtemelen 3’ten fazla değildiler. İçlerinden yalnızca biri cellattı. Cemal Kaşıkçı’nın kılıçla kafasını kestiler. Bedeni ayrı, kelleyi ayrı paketlediler.
Diplomatik araçla Atatürk Havalimanı’na “transfer” yapıldı. Hiçbir bagajın aranmadığı diplomatik sınır geçişi sağlandı. Özel uçak Riyad’a havalandı.
Cinayet gününün gecesi, Suudi kral ve veliaht prense “hainin” başı sunuldu.
Ertesi gün, Kaşıkçı’nın ailesi ve oğulları saraya davet edildi. Taziyeler iletilip, çocuklarına “Babanız gibi yaşarsanız, babanız gibi ölürsünüz!” denildi.
Bundan ötesi, haberi haberde boğmaktan ibaretti.

* Kırmızı Kedi, 2016

Yeni Hayatım
Yaklaşırken yeni yıl
Bu saatlerde
en ağır yorgunluğumu
alırım askılıktan

cuk diye oturur üstüme
zamanlar ve yollar
ayaklarımdan başlar
çocukken hiç tanımadığım
büyük şehrin hayalsiz otobüs
camlarıyla
sallana sallana duraklarda
yaban yabana kalabalıklarla
koltuğumun altında

çoktan ölmüş kayıklarım,
maviliklerim
yanımda yeni hayatım
yaklaşırken yeni yıl
bu saatlerde
en ağır yorgunluğumu
alırım askılıktan
cuk diye oturur üstüme
A. Kadri Ergin



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları