Olaylar Ve Görüşler

Kitap okutturan öğretmen

16 Ocak 2019 Çarşamba

Beyoğlu’na, arkadaşlarımın övdüğü bir öğretmenin okuluna gittim. Öğrencileri yılda ortalama 30 nitelikli kitap okuyormuş. Nasıl başardığını sordum. Adını yazmamı istemeyen genç kadın öğretmen şöyle anlattı:
“Biz öğretmenler kitap okutturmayı, gerçekten istersek ancak o zaman başarırız. Öncelikle istemek önemli tabii. Okulların açıldığı hafta, okumanın yaşamsal gerekliliğini öğrencilerime anlatıyorum, ardından onlarla birlikte her sınıfa kitaplık kuruyoruz. Her bir öğrencim iki- üç kitap parası harcayarak sınıfında yetmiş-seksen kitaptan oluşan nitelikli bir kitaplığa sahip oluyor.
Haftada bir ders saatini, okudukları kitaplarla ilgili onlara soru sormaya ayırıyorum. Benim okumadığım kitaplar olduğunda ise, o kitapları daha önce bitirmiş öğrencilerim soruyor. Her dönem bir sözlü notunu kitap okumalarına göre veriyorum. Bir dönemde toplamda 2 bin 500 sayfaya ulaşan öğrenci 100 alıyor. Tabii bunun yanında öğrencim 1500 sayfaya ulaştığı anda, derste onun annesine veya babasına, bazen isteğine göre dedesine, anneannesine telefon ederek kitap okumada başarılı olduğunu bildiriyorum. Arkadaşlarının yanında ailesini aramam öğrencilerimin çok hoşuna gidiyor. Aile bireyleri ise telefon ettiğimde afallıyor önce alışkın olmadıklarından, sonra onlar da mutlu oluyorlar elbette. Bir öğrencim saatler ayırıp beş altı kitap okuyorsa, ben de saniyelerimi ayırıp ailesine telefon ederim, dersin ortasında.

Öğrenciye plaket
Ayrıca bir dönemde 3 bin sayfa okuyanlar “Kitap Okuma Başarı Belgesi”; 5 bin sayfa okuyanlar ise plaket alıyor. Bizde kurumlar, dernekler vs. ekmek dağıtır gibi plaket dağıtır insanlara, kişi hak etse de etmese de... Ama benim öğrencim plaket almışsa kesinlikle fazlasıyla hak etmiştir. Üç-dört ay içinde 5 bin sayfa okumak, dile kolay...”
Konuşması su gibi akıyordu öğretmenin. Gözlerim doldu o anlatırken. “Köy Enstitülerini biliyorsunuz değil mi” diye sordum. “Dedem Köy Enstitüsü mezunu, o sevdirdi zaten kitapları bana. Ayrıca enstitüler üzerine epey yazı okudum, ben onların izinden gitmeye çalışıyorum” dedi.

Başka bir yaşam
“Peki hocam, internet, televizyon, bilgisayar oyunları çocuklarımızı bu denli kuşatmışken nasıl sevdirebiliyorsunuz onlara edebiyatı” diye sordum. “Onlara iyi olanı tattıramadığımızdan, başka türlü bir yaşamın var olduğunu sezdiremediğimizden ne yazık ki çocuklarımız kendilerine dayatılanı almak zorunda kalıyorlar. Ben Sait Faik’ten, Sabahattin Ali’den öyküler okuyorum, onlar da can kulağıyla dinliyorlar; kitaplıklarına Yaşar Kemal, Tolstoy, Shakespeare ve daha pek çok ustayı koyduruyorum. Sözgelimi İnce Memed’i eline alıp da sevmeyen öğrencim hiç olmadı. Othello’ya başlayıp da ondan etkilenmeyen öğrencim de yok hiç. Ee, bir yanda Sabahattin Ali’nin kitapları diğer yanda sığ televizyon programları; bir yanda Oblomov öte yanda iyi diye yutturulan diziler... Sanat, zamanla onlara ayırt etme yeteneğini de kazandırıyor tabii” diye yanıtladı sorumu. Öğrencilerinin geçen yıl yazdığı öykülerden oluşan bir kitap hediye etti bana. Gözleri ışıl ışıldı kitabı uzatırken. “Öğrencilerim epey yapıt okumuştu, okumak bir süre sonra onları üretmeye de itiyor” dedi.
Tanımaktan mutluluk duyduğum bu değerli öğretmen, yeni dönem Köy Enstitülü. Ülkemizin uzak dağ köylerinde, büyük il merkezlerinde, doğusunda, batısında, her yerinde hiç kuşkum yok ki bu ruhu taşıyan binlerce öğretmen var. Kitapların aydın dünyasında öğrencileri soluklandıran tüm öğretmenlere binlerce kez teşekkür ediyorum.  

Ali Turgay KARAY EL
(Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları