Olaylar Ve Görüşler

Ekonomik kriz ve marketler

10 Şubat 2019 Pazar

Zabıtanın marketleri denetleyerek domates, biber, patlıcan fiyatlarını zapturapta alıp fiyatların düşmesini ummak insan aklıyla alay etmektir.

Ekonomik kriz günbegün ağırlığını hissettirmektedir. Elektrik, doğalgaz, benzin, motorin vb. ürünlere art arda gelen zamlarla temel besin maddelerine yapılan zamlar karşısında çaresiz kalan iktidar “suçu” marketlere atarak, belediyelerce marketlerin denetlenmesi gerektiğini açıklayarak hedef saptırmaktadır. Geçen yıl kilosu 3-5 TL olan domates ve biber bugün 9-15 TL’den satılmaktadır. İktidar da bu pahalılığın gerekçesini marketlerin aşırı kâr isteklerine bağlamaktadır. Oysa gerçek böyle değildir. Bir marketin işletme gideri (kira, elektrik, personel gideri vb.) yüzde 20-25 civarındadır. Bu gider elbette marketin cirosuna bağlıdır. Ciro kaybına uğrayan marketlerin gider yüzdelerini düşürmek için alacakları önlem sınırlıdır. Bu önlemler de kısaca; eleman azaltmak, ciro artırıcı pazarlama faaliyetlerinde bulunmak (insert, indirim kampanyaları, tüketici çekilişleri vb.) veya verimi düşük şubeleri kapatmak şeklinde olmaktadır. Ürünleri pahalı satmak ise marketlerin kendi sonlarını hazırlamaları demektir. Bu eylem sermayenin rekabetçi doğasına da uygun değildir. Kaldı ki, kimi marketlerin tarım ürünlerini doğrudan (tarladan) üreticiden aldığını düşünsek bile bütün Türkiye’deki marketlerin aynı zamanda sebze meyve fiyatlarındaki pahalılığı ve birbirlerine yakın fiyatları açıklamanın, halka da “Aslında fiyatlar ucuz ama marketler pahalılaştırıyor” demenin mantıkla açıklanabilecek bir yanı yoktur.

Hepsinin derdi ucuz fiyat
Çokuluslu marketlerden tutun da yerel marketlere kadar hepsinin derdi, tüketici gözünde en ucuz fiyat ve kaliteye sahip market algısını yaratarak pazar paylarını büyütmektir. Bunu yapmaya çalışırken de tedarikçi firmalarla çok sıkı pazarlıklar yapılarak, (gondol parası, katılım parası, giriş bedeli, insert bedeli gibi) azımsanmayacak bedeller alarak, kârlılıklarını ticari faaliyet dışında (al/sat dışında) artırma yönüne gitmektedirler. Raf fiyatlarını düşürebilmek için tedarikçi firmaları katılım bedeli vermeye zorlamakta, katılım bedeli vermek istemeyen firmaları da çalışmamayla tehdit etmektedirler. Yüzde 25-30 kârla sattıkları bir ürünün fiyatını indirdiklerinde ise indirim farkını tedarikçi/ üretici firmaya yansıtmaktadırlar. Firma, market ilişkisi bu denli sert ve (marketlerin perakende güçlerini kullanarak) acımasızken toplam cirolarındaki payları yüzde 10-15’lerde olan manav bölümünde fiyatlarla oynamaları mümkün ve akılcı değildir. Marketlerin satın alma bölümleri çalıştıkları firmalarla kıran kırana mücadele ederken aşırı kâr marjlarıyla ürün satma isteklerine başta piyasa koşulları izin vermez. (Bir marketin toplam ürünlerdeki ortalama kâr marjı yüzde 30 civarındadır. Liberal ekonomiyi canları pahasına savunanlar (çaresizliklerinden olsa gerek) birdenbire marketlerdeki fiyatları denetleme ihtiyacı içine girmektedirler. Bir anlamda ekonomiye devletin müdahalesini gündeme getirerek taptıkları kapitalizme de ihanet etmektedirler. Yerseniz.

Büyümenin iki yöntemi
Büyümenin, halkın gelirden daha fazla pay almasını sağlayabilmenin tüm dünyada iki yöntemi vardır. Bir tanesi fabrikalarla, üretim artışıyla büyümeyi sağlayarak toplam geliri artırmak ya da başka ülkeleri sömürerek artı gelir elde etmek. Zabıtanın marketleri denetleyerek domates, biber, patlıcan fiyatlarını zapturapta alıp fiyatların düşmesini ummak insan aklıyla alay etmektir. Bakarsınız yarın marketler pahalı olan sebze ve meyveleri satmama kararı alırlar. Ya da domates, patlıcan, biber fiyatlarını “100 TL lik alışveriş yapana domates, biber, patlıcanın kilosu 1 TL” diyerek gündemi kullanıp ses getiren bir kampanya yapabilirler. Tabii ki, “Bu kampanya stoklarımızla ve 1 kilo alımla sınırlıdır” notunu düşerek.

Kubilay GÜLSEM / Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları