Üniversitenin çöküşü

17 Şubat 2019 Pazar

Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğrencilerinin panoya konan özdeş baskı (reprodüksiyon) eserleri, üniversite rektörlüğü tarafından kaldırılmış.
Gerekçe?
“Teşhircilik, çocuk ve kadın bedeninin sergilenmesi...”
Bu gericiliğin ardından da yine Yeni Akit denilen paçavra çıktı. “Sanat adı altında rezalet” başlıklı bir haber yapıp öğrencileri hedef göstermişler.
Rektörlük görevlileri, hemen eserlerin sergilendiği panoya koşmuş ve öğrencilere kendi yaptıkları işleri kazıtmış!
YTÜ’deki gericilik, daha önce de gündeme geldi. Geçen yıl yönetmen Emin Alper’e sansür uygulandı. “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacısı olan akademisyenin söyleşiye katılması engellendi, sadece film gösterimine izin verildi.
Bu tür baskılar, sadece YTÜ’de değil, birçok üniversitede yaşanıyor. Geçen yıl birine de ben tanık oldum. Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabım yayımlandığında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenciler söyleşiye davet etti.
Danışman hocalarından izin alıp afişi astılar, duyuru yapıldı. Üniversite dışından geleceklerin adlarını bildirmemiz istendi. Tamam dedik.
Tam her şey hazırken öğrencilerden biri telaşla telefon etti: “Zülâl Hanım, rektörlükten öfkeyle aradılar. Devrim kelimesine takılmışlar. ‘Bu çok radikal. Aşırı gruplar üniversiteye yığılırsa ne olacak? Böyle bir toplantı yapıyorsanız dikkatli olmanız lazım, etkinliği üniversite dışına kapatacağız’ dediler.
Bir an kulaklarıma inanamadım; gülsem mi ağlasam mı bilemedim...
İstanbul’da İTÜ gibi Türkiye’nin ilerici birikimini yansıtan bir üniversiteyi yönetenlerin, devrim kelimesinden korkmasına mı...
Devrimci diye bilinen çoğu kişi ile gericilerin, hayvan özgürlüğüne karşı olmak konusunda aynı tavrı benimsediğini bilmemelerine mi...
Hangisine daha çok üzülsem bilemedim.
Ama düşününce en çok öğrencinin içinde bulunduğu duruma üzüldüm. Yaşam hakkını savunan 19 yaşındaki bir gencin, hayatının baharında karşılaştığı baskı ve sansürden utandım.
Rektörlük, sosyal medya hesaplarımızdaki duyuruları da kaldırmamızı isteyince durumu protesto edip söyleşiyi gerçekleştirmemeyi düşündüm. Fakat öğrenciler, “Biz bu üniversitede bir şeyler yapmak istiyoruz ama hiçbir şey yapamıyoruz. Dışarıya kapatılınca katılım az olabilir, yine de gelirseniz bizi çok mutlu edersiniz” deyince gittim.
Eskiden tüm seansları karma olan havuzda haremlik-selamlık uygulaması başlatan, dans ve tiyatro etkinliklerini baltalayan da aynı yönetimdi.
YTÜ’deki eserlerde insan bedeni görmeye dayanamayan gericilik de, İTÜ gibi, sanata ve bilime sırtını dönen, evrim teorisini bile müfredattan atan, çağdışı yönetimin eseri.
Bir gence yaptığı eseri zorla kazıtanlar, onun gözlerindeki aydınlığı ve ruhundaki estetiği peçelemek istiyor!
Giderek artan baskı, şu ya da bu üniversitenin yönetim sorunu olmaktan çok, ülkeye çöken karanlığın sonucudur. Sanatın içine tüküren, anayasadaki laikliği her gün çiğneyen ve ülke yönetimine 17 yıldır hâkim olan ortaçağ karanlığıdır bu.
Bu zifiri karanlık dağıtılmadıkça...
Aklın, sanatın ve bilimin sorgulayan yolu açılmadıkça...
Aydınlanma şahlanmadıkça, üniversiteden geriye sadece adı kalır...
Çünkü aslında bir tür imam hatip okuludur artık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları