Basın Nereye Gidiyor? (15)

19 Şubat 2019 Salı

Ankaralı gazeteci Şinasi Nahit Berker’in ünlü “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur...” sözünden hareketle “gazeteci doğanları” anımsıyorduk... Sonrasında “gazeteci doğmayanlara!” değinmiştik. Bugün basında “garip bir ters orantıya (!)” değinmek istedim...

***

Dünyanın en çok köşe yazısı yazan Çetin Altan ile 1960’lı yılların başlarında Ankara’da Cumhuriyet’te genç bir muhabir iken tanışmıştım. Altan’ın kitaplarını genç okurlarıma öneririm...
1960 askeri darbesinden sonra gerçek özgürlük anlayışı, inancı Türkiye’ye gelmiş, “sol” eğilimli Türkiye İşçi Partisi (TİP) bile kurulmakla kalmamış, hatta milletin seçtiği “vekilleri” ilk kez TBMM’ye bile girmişti!
Altan; Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş, Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah gazetelerinde köşe yazıları yazdı.

***

1965’te (TİP) milletvekilli seçildi. 1968’de Meclis’te Nâzım Hikmet hakkındaki bir konuşması sağcı milletvekilleri ile kavgalı tartışmaya dönüşmüştü. 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra tutuklanıp dokunulmazlığı kaldırıldı.
Cezasının bitimine az süre kala Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk affetti...

***

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, FETÖ’nün medya yapılanmasının “darbe çağrışımı” davasında, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 6 sanığa yerel mahkemece “anayasayı ihlal” suçundan verilen “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını” onayladı...
Tutuklu sanık Ahmet Altan, cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını şöyle eleştirmişti:
“Duruşma boyunca bir tek sanığın bile savunmasını dinlemeden, elindeki telefonla oynayan savcının mütalaasına bir bakalım. Savcının ilk saptaması, ‘suçun maddi neticesi’ bulunmamaktadır. Bir suçun maddi bir neticesi yoksa nasıl bir neticesi vardır. Hukukta ‘manevi netice’ diye bir şey var mı? Bizim karşımıza maddi ve somut kanıtlardan söz eden tek bir yargı mensubu çıkmadı!”
Anayasa Mahkemesi’nin kararına değinen Altan, şunları ekledi:
“Biz anayasaya uymayı reddeden yargıçlar ve savcılar tarafından yargılanıyoruz. Anayasayı reddeden bu yargıçlar ve savcılar, sadece kendilerinin bildiği gizli yasalara göre mi bizi yargılıyor? Bu savcı neden Anayasa Mahkemesi ve onun kararlarını yok sayıyor?”
Yazarımız Emre Kongar’ın Kültür Bakanlığı müsteşarlığı döneminde bakan başdanışmanı olan Mehmet Altan ve kardeşi Ahmet Altan hakkında şöyle yazmıştı:
“Taraf Gazetesi’nden de önce ‘2. Cumhuriyetçilik’ temellerinde, ‘Ilımlı İslam’a’ ve onun temsilcisi olan AKP/Erdoğan oluşumuna yakın durmaya başlamışlardı...”
Peki, bu ne perhiz, ne lahana turşusu?

***

Çetin Altan kimilerine göre “komünist”, kimilerine göre “sosyalist” gazeteci ve politikacı olduğu için çile çekti.
Moskova’da, gurbette gömülen Nâzım Hikmet “komünist” değil miydi?
Çetin Altan bugün yaşıyor olsaydı, iki oğlunun “sağcı” olarak FETÖ darbesine bulaşması ve Erdoğan’ların da “komünist” şair Nâzım Hikmet sevdası hakkında acaba neler yazardı?

***

Recep Tayyip Erdoğan hazretleri başbakan iken Afyonkarahisar’da, muhalefete Nâzım Hikmet’in “Sen yanmasan / Ben yanmasam / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizeleriyle yüklenmemiş miydi?
Kayseri’de il kadın Kolları kongresinde de, partisine yönelik kapatma davası hakkında konuşurken, güven ve istikrarı gölgelemek isteyenlere milletin izin vermeyeceğini söyleyerek, Nâzım Hikmet’in “Nikbinlik” adlı şiirine gönderme yapmıştı.
Sultan Emine Hanım da, himayesindeki “Filistin Zirvesi’nde” Nâzım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiirini okurken gözyaşlarını tutamamıştı!
“Timsah gözyaşlarına” benzetilen bu ağlaması ve eşinin sıkça Nâzım Hikmet’ten şiirler okuması insanın aklına bir soru getiriyor:
“Koynunda beslediği FETÖ kargası 15 Temmuz olaylarını yarattı. Peki, pek çok kereler Moskova’ya gittiler? Neden Nâzım Hikmet’in kabrini ziyaret etmediler?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları