Feyzi Açıkalın

Mazbatayı veeer(di)

18 Nisan 2019 Perşembe

“Mart’ın sonunun bahar olacağı” düşünülüp taşınılarak üretilmiş bir siyasi slogan iken, “mazbatanın istenişi” toplumsal bir tezahürat olarak çok daha doğaçlama gelişmişti.

Ekrem İmamoğlu’nun kazandığına, karşıtları da dahil olmak üzere ilk önce halk inanmıştı. Artık mantık boyutunu aşıp, insan aklıyla alay etmeye varan itiraz sürecinden iktidar yanlıları bile sıkılmış olmalıydı.

Mazbata, en büyük toplumsal dayanışma alanı olan futbol arenalarından tutun da, mırıldanarak terennüm edildiği ortak sigara içme alanlarına, coşkulu eğlence yerlerine dek her yerde talep edildi.

İnsanlar sevdiklerine şarkı mırıldanırken ara nağme olarak mazbatanın nakaratını yaptılar. Martın sonunun bahar olduğuna içten inandılar.

Dikkat ederseniz mazbatayı talep ederlerken ikinci tekil emir kipi kullanıyor, “mazbatayı ver” diyorlardı. Yani belirli bir kişiden talep ediyorlardı.

Yüksek Seçim Kurumu vs değil, yalnızca bir kişinin oluru, bir anlamda yenilgiyi kabul edişiyle mazbatanın verileceğini bildikleri için öyle bir istemde bulunuyorlardı.

“Ver” derken aslında kabalık yapmıyorlar; emir ise, haşa etmiyorlardı. Sözün gelişiyle, sloganın kullanım kolaylığı gereğince bu form kullanılıyordu.

Sonunda, ne olduysa verdi; verdiler…

Yurdun her yerinden anında görüntüler geldi. En etkilendiğim ise İzmir Karşıyaka’daki Bostanlı halk pazarı köylülerinin sevinçleriydi. Çiçek desenli şalvarlı, yüzleri güneş yanığıyla kırış kırış olmuş köylü kadınlarının çekingen, biraz mahcup, çokça şakın ve inanmaz gülüşleri bir ömre bedeldi.

Karaköy-Kadıköy 18:25 vapurundaki o iyi yürekli kentli insanların gözlerindeki ışıltıyı, hiç konuşmadan saçtıkları sevinci anlamamak için duygusuz olmak gerekirdi. Ya, 62 yaşındaki bir kadını ta İran’dan arayıp tebrik eden, İranlı üniversite sınıf arkadaşına ne demeliydi?

Twitter’da izlediğim, çoğunluğu sosyalist olan, normal şartlarda İmamoğlu’nu lime lime edebilecek insanlar bile en azından saygılıydılar. Zaten seçim sürecinde ve sonrasında da, ülkedeki totaliter yapının yıkılmasının, İstanbul belediye başkanlığının alınmasıyla başlayacağına inanıp ona destek vermişlerdi.

Pazar günü, bisiklet turu sırasında Sultanahmet’te görevli olan zabıta müdürü acaba ne düşünüyordu? Hani bana, “İmamoğlu’nun kazanmasına en çok sevinen Yunanistan’daki, ‘147 yıl sonra onun sayesinde İstanbul’u aldık’ diye manşet atan bir gazete var” diyerek tepki veren rugan ayakkabılı, beyaz bereli o zabıta.

İmamoğlu’nun işi gerçekten zor; bizim de öyle… İster hayal deyin ister bir karabasan ürünü olarak isimlendirin, “AKP muhalefette olsaydı nasıl bir Türkiye’de yaşardık?” diye çokça düşünmüşümdür. Seçimden bu yana yaşananların tam da beni doğrulayan bir süreçti. Çok moral bozucuydu.

Mazbatanın gelişiyle her şey güllük gülistanlık mı oldu? Tabii ki değil. Savaşım yeni başlıyor. Karanlıklar prensleri asla pes etmeyecekler. Muhtemelen yeni tezgahlar düzenleyip, İstanbul halkını yokluğa mahkum etmeye çalışarak, kaos yaratmayı deneyecekler .

Toplumsal dayanışmayı yükseltmenin, bu yolda örgütlenmeyi sağlamanın önemli olduğu bir sürece geçiliyor. Aydınlık bir ülke ve gelecek için yakılan bu ışığın hiç sönmemesi adına, hem artık gidici gibi görünenen bu baskıcı rejime muhalefet, hem de muhalefete düşmüş İstanbul avantacıları için iktidar mücadelesini yüksek tutmak gerekiyor.

Tuhaf ama böylesine gerçek bir döneme giriyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Deve pazarlığı 27 Ocak 2024

Günün Köşe Yazıları