‘İzmir’in dağlarında...’

25 Mayıs 2017 Perşembe

14 Kasım 2001 günü Türkiye, kendi sahasında 2002 Dünya Kupası eleme grup maçında Avusturya ile karşılaşıyordu. Maçı Samatya Meydanı’ndaki, Kuleli Meyhanesi’nde, meslektaşım ve dostum Mine Kırıkkanat ve Fransız gazetecilerle birlikte televizyondan izliyorduk.
O gün karşılaşmayı 5-0 kazanan millilerimiz tarihlerinin en büyük zaferlerinden birini elde ediyor ve eleme grubundan çıkarak, finallere katılmanın kapısını açıyorlardı. Futboldaki birbirini izleyen seri başarısızlıklar dönemi artık sona ermiş, bu olaydan bir buçuk yıl önce de Galatasaray, finalde Arsenal’i penaltılarla eleyerek, UEFA şampiyonluk kupasını almıştı.
Meyhanenin puslu ortamındaki ekrana stattaki seyircilerin zafer sarhoşluğu yansıyor, ona da meyhanedeki anason ve kızartma kokulu sevinç naraları ekleniyordu.
İlginçtir tribünlerde de, meyhanede de sevinç “Onuncu Yıl Marşı” ile dile getiriliyor, her iki yer de şu dizelerle coşuyordu:
“Çıktık açık alınla on yılda bin savaştan
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı başkomutan.
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan...”

***

Halk birçok vesileyle yaptığı gibi, bu maç sırasında da sevincini Cumhuriyet’in Onuncu Yıl marşı ile kutluyordu.
Oysa Cumhuriyet’in 50. yılı çoktan geçmiş, yetmiş beşinci yılı bile geride kalmıştı. Toplum askerlerin gölgesinde hazırlanmış ellinci yıl marşını artık hatırlamıyor, yetmiş beşinci yıl marşını ise fark bile etmiyordu.
Cumhuriyet’in kuruluş coşkusunu yansıtan Onuncu Yıl Marşı’nın arkasında, toplumsal bir başarı öyküsü olduğu için, hep Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyordu.
Ertesi günü Cumhuriyet’in 78. yılında, coşkuyu Onuncu Yıl Marşı’yla dışavurmanın çarpıcılığını ve bunun nedenini anlatmaya çalışan bir yazı yazdım. Cumhuriyet’in seçkin evladı değerli sanatçısı, Macide Tanır telefon etti. Yazı boşa gitmemişti.

***

Aradan 16 yıl geçti.
Bu 16 yıl süresince, iktidarı ele geçirenler Cumhuriyet’in kurucu felsefesiyle hesaplaşmak, onu karalamak, Cumhuriyet ilkelerinin ve kurumlarının içini boşaltmak, onları saptırmak, toplumun Cumhuriyete bağlılık duygusunu tavsatmak için yasaklar, baskılar uygulayarak, yalanlar uydurarak, cebren ve hile ile bütün kalelere girmişler, bütün kurumları zapt etmişlerdi. Laik Cumhuriyet’in sıçrama tahtası, baş dayanağı Milli Eğitim, karşıt akımların odağı olmuştu.
Belediyelerin 19 Mayıs’ı kutlamaları, İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma açmasına neden olmaktaydı.
Laik Cumhuriyet ve kurucuları, baskıların, saldırıların, iftiraların beyin yıkamaların hedefi haline gelmişti.
Böyle bir ortamda, 21 Mayıs 2017 akşamı, Ataköy Ülker Arena’da, bir gün önce Real Madrid’i deviren Fenerbahçe, finalde bir basketbol ekolü olan Olimpiyakos’u eze eze yenerek, Avrupa Şampiyonu oluyordu.
Salonu dolduran halk İzmir Marşı’nın şu dizeleriyle büyük başarıdan duyduğu coşkuyu dile getiriyordu:
“İzmir’in dağlarında çiçekler açar.
Bozulmuş düşman yel gibi kaçar.
Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa...”
Enver Aysever’in de altını çizdiği gibi, halk bu marşı aslında en çarpıcı bölümü olan “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” kısmını terennüm etmek için söylüyordu.
Evet 2017’de toplum büyük başarısını 95 yıllık bir marş ile “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” diye kutluyordu.
Bir yanda “coplar, cipler, darağacında sallanan ipler” öte yandan başarı coşkusunu “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” diye haykırarak kutlayan yüz binler.
O halde demek ki “Korkma sönmez...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları